Tarihte kadın sorunu ya da dişi cinsin ilk bozgunu, insanın insanı sömürüp baskı altına aldığı sınıflı topluma geçişle başladı. Sınıflı toplumla birlikte kadın, ikili hatta ulusal baskıların yaşandığı yerlerde çok yönlü baskılara maruz kaldı. Geçen sürede toplumlar değişmiş, ancak kadın sorunu, hem ezilen cins hem de köle, serf, işçi kadın olarak sınıflı toplumun ürettiği eşitsizlik ve sömürü ilişkileri içerisinde varlığını sürdürmüştür.
Seçme-seçilme gibi siyasal, sosyal, hukuki hakları elde etmesi ve kadının sorumluluklarının yanı sıra haklarının da yasalarla güvenceye alınması ancak 20.yy’da gerçekleşebildi. Günümüzde kimi ilerlemelere rağmen kadının çok yönlü sorunları köklü aşılmış değil.
Kürt kadını, ayrıca bugün ulusal baskının da kıskacındadır. Kürt kadını, direniş ve mücadelenin sadece tanığı değil, aktif dinamiğidir de. “Şêr şêre, çi jine çi mêre” (aslan aslandır dişisi, erkeği fark etmez) deyimi, yüzyılları bulan özgürlük mücadelesinde, ulusal direnişler, kitlesel tutuklamalar ve cezaevi kapılarında, işverenlere karşı direniş ve grevlerde kanıtlandı.
Seçme-seçilme ve eğitim hakkı gibi siyasal, sosyal, hukuki hakların elde etmesi ancak 20.yy’da gerçekleşebildi. Günümüzde kimi ilerlemelere rağmen kadının çok yönlü ezilmişliği köklü bir şekilde aşılabilmiş değil.
Erkeğin egemenliğini kutsayan, cinsler arası ayrımı derinleştiren, kadın erkek ilişkisini cinselliğe, paraya, mülkiyete, sahip olmaya indirgeyen kapitalizmle köklü bir şekilde hesaplaşılmadan bir bütünen kadının özgürleşme, özne olabilme, gerçek eşitliği toplumsal yaşamda yakalayabilme imkanı yoktur. Erkek cinsi tarafından öldürülmek, ikinci sınıf insan muamelesi görmek, evde-okulda-işte yaşamın her alanında baskı altında tutulmak, eşitsiz uygulamalara maruz kalmak kadının kaderi değildir.
21. yy’da kadının tümüyle özgürleşmesi; kadının emeğini ve bedenini daha fazla sömüren, yerleşik erkek egemen sistemi ahlakıyla, geleneğiyle, zihniyetiyle ve kadına yönelik uyguladığı şiddetiyle koruyan kapitalizmin tümüyle ortadan kaldırılmasıyla mümkündür.