BERNAME

KÜRDİSTAN KOMÜNİST PARTİSİ – KKP

Program Gerekçesi

Kapitalizm İnsanlığın Sorunlarını Çözemiyor

Kapitalizm, bizzat yarattığı sorun ve çelişkiler üzerinden giderek tarihsel olarak meşruiyetini yitiriyor. Keskinleşen çelişki ve sorunlara sistem çözüm üretmekte güçlük çekiyor. Bu çelişki ve sorunlarla Dünyayı, işçi ve emekçiler için yaşanılmaz hale getirerek ya sosyalizm ya barbarlık seçeneğini gittikçe öne çıkarıyor.

Kapitalizm önce mülkiyeti kutsadı, ama süreç içerisinde kapitalizm toplumun ezici çoğunluğunu mülksüzleştirdi. Üretimin toplumsal niteliği ile üretim araçlarının özel mülkiyeti, yani üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkilerin derinleşmesi ve toplumsal eşitsizlik buradan kaynaklanır.

Kapitalizm, önce iktisadi çalışmayı araç olmaktan çıkarıp amaç haline getirerek kutsallaştırdı. Öyle ki aklı iktisadi akla, iktisadi aklı da akıl dışılığa vardırarak insanı, özelde de ücretli emeği çalışmanın kölesi haline getirdi. Ancak çok geçmeden üretimde teknolojik girdilerin büyümesiyle orantılı olarak ücretli emeği “çalışma” hakkından mahrum kılıyor.

Kapitalizm, teknolojiyi, sanayiden tarıma, ulaşımdan iletişime kadar geniş alanda bir avuç egemen sınıfın hizmetine sundu. İşçi-emekçi sınıflara, ancak burjuvaziye sömürü ve kâr alanı açmasıyla orantılı olarak teknoloji yansıtılıyor.

Kapitalizm, insanın ruhsal, bedensel, zihinsel arzu ve ihtiyaçlarını kâr hırsı ve piyasanın kuşatması altına alıyor. İnsana ait her şey metalaştırılıyor, toplumsal olan ticarileştiriliyor. Kapitalizm, insanı üretim-tüketim, kâr ve sömürünün nesnesi haline getirerek ruhsal ve zihinsel dünyasını sakatlıyor. İnsanlar arasında soğuk çıkar ilişkilerinden başka bir bağ bırakmıyor.

Kapitalizm ile karşılıklı birbirini besleyerek doğan ulus devlet, sermayenin bekçiliğini üstlenerek gümrük duvarları arkasında ulusal sermayenin büyümesini sağladı ama sermaye ile ulus devlet de giderek yol ayrımına gelmektedir. Çünkü küresel ekonomik, siyasal, kültürel girdilerin basıncı altına girmesine paralel olarak ulus devletin bünyesindeki uluslararası alan büyüyor.

Bu süreçlerin toplamında emek-sermaye çelişkisi dünya çapında derinleşiyor ve insan ile kapitalizm, doğa ile kapitalizm arasında büyüyen çelişkiyle de gittikçe örtüşüyor. Kapitalizmin insan ve doğayla büyüyen çelişkisinin emek-sermaye çelişkisinden beslenerek gelişmesi, anti-kapitalist mücadeleyi, ücretli emek gücünün yanı sıra egemen sınıflar hariç tüm insanlığın sorunu haline dönüştürüyor.

Kapitalizm Doğa ve Çevreyi Yok Oluşa Sürüklüyor

Küremiz iç ve dış dengeleriyle evrimi olan canlı bir organizma gibi hareket eder. Son yıllarda kapitalistlerin, yerkürenin evrimine artan oranda düşmanca iradi müdahalesi doğanın ekolojik dengesini bozuyor. Yerküremiz kendi evrimini yaşamak yerine artan bir yoğunlukla kapitalizmin tahrip edici müdahalesine maruz kalıyor.

Teknolojik gelişmeyle insanın, doğa yasaları karşısında ele geçirdiği üstünlüğün de bir sınırı olduğunun farkında olmadan ya da sınırı hiçe sayarak doğa ve çevreye düşmanca davranışının bedelini aynı doğa, insanlığa ağır ödetecektir. Ödetmeye başladı bile.

Ekolojik dengenin bozulmasının temelinde daha fazla kâr, sömürü ve özel mülkiyet edinme hırsıyla davranan kapitalistlerin doğayı katletmesi bulunuyor. Üretim ve tüketimde sera etkisi yapan gaz salınımının tüm uyarılara karşın hızla artması yüzünden küremizin ortalama sıcaklığı da gittikçe yükselmektedir. Uzmanlar, okyanusların ısınmasını ve Grönland’daki buz tabakası başta olmak üzere buzulların erimesini bu gelişmeye bağlamaktadırlar.

Küresel ısınma dönüşü olmayan kritik eşiğe doğru ilerledikçe doğa da kendisini savunma refleksiyle ciddi tepkiler vermektedir. Orman yangınlarının, sıcak hava dalgalarının ortalığı kavurması; tarımsal haşerelerin, ani sellerin ve kıtlık barındıran kuraklıkların meydana gelmesi; kıyı kentlerinin su altında kalma tehlikesinin büyümesi; milyarlarca insanı bekleyen susuzluk tehlikesi… Bunlar mega felaketlerin bazılarıdır. İnsanlık doğanın tepkisini ciddiye alıp gerekli adımları atmazsa, her şeyi silip süpürecek olan doğanın karşı saldırısıyla yüzleşmesi kaçınılmaz olacaktır.

Küreselleşme ve Emperyalizm

Evrenselleşme, “küreselleşme” yeni değil, kökleri insanlığın ilk köy-kentte yerleşik yaşama geçişi olan tarımsal devrime uzanır. Antik köy-kentlerin ekonomik, sosyal, kültürel kabuklarını aşma hamleleri küreselleşmenin ilk adımlarıydı. Akdeniz’den Çin’e uzanan İpek Yolu da, toplumlar arasındaki ticari, kültürel, felsefi ve askeri etkileşimin köprüsüydü. Derken süreci dev adımlarla hızlandıracak kapitalist sanayileşme devreye girdi.

Burjuvazinin “pazarını sömürmekle her ülkenin üretim-tüketimine kozmopolit bir nitelik ver”ecek olan gelişmeye Marks, “Uluslar arasındaki iş bölümü ile çeşitli ulusların başlangıçtaki kendi başlarına olma durumu yıkıldıkça, tarih de gittikçe dünya tarihi haline dönüşür” diyecekti. Bu süreç şimdi sanal bilgi otoyolları, Çin-ABD arasında sürekli büyüyen ticaret hacmi, Doğu-Batı enerji bağımlılığı ve AB süreci ile derinleşti. Marks’ın “Tek tek ulusların zihinsel yaratımları ortak mülk haline geliyor” belirlemesi, günümüz sosyal erişim ağları ile inanılmaz düzeyde ilerledi. Demek ki küreselleşme bir süreç olarak, her dönemin yerel ve küresel aktörlerinin kültürel, ideolojik etkisi altında gelişti, gelişir.

Paris Komünü, Ekim Devrimi ve ardılı sosyalizm hamleleri de çağdaş komünizme giden uzun yürüyüşte emeğin/halkların perspektifindeki küreselleşme adımlarıydı. Ekim ve ardılı devrimler yarı yolda tıkanıp yıkılmadan emperyalist kapitalizme nihai darbe indirebilseydi, emeğin etkinliğinde ulusal sınırların kaldırılması, halklar arası eşitsizliği aşacak enternasyonal yardımlaşma ve kültürel, sosyal ilişkilerle küreselleşmeyi derinleştirecekti. Bu misyon 21. yüzyıl devrimlerine devredildi.

Avrupa’da sermaye AB sürecini geliştiriyorsa; uluslararası sermayeden uluslar ötesi sermaye kartellerine doğru gelişme varsa; 20.yy’a kıyasla emperyalizm daha yoğun kapitalizmle örtüşüyor ve bileşimi değişime uğruyorsa; eşitsiz gelişim yasası gereği, 20.yüzyılın kimi sömürge ve yarı sömürgeleri bugün sermayenin en üst küresel ittifakı G-20’de yer alıyorlarsa, bunlar emperyalizm alanında da yeni gelişmelerin işaretleridir. Ama bunlardan hareketle “ulus ötesi imparatorluk”, “ultra emperyalizm”den söz edilemez.

Ulus devletlerin aşılması, AB pratiğinde de görüldüğü üzere emperyalist-kapitalist sistemin tümüyle aşılmasıyla mümkün olabilecektir. 21.yy’da işçi emekçi haklar ülkesel-bölgesel-kıtasal olarak emperyalist kapitalizmle nihai hesaplaşmaya hazırlanıyorlar.

Emperyalizm ile sömürge ve ezilen halklar arasındaki çelişki klasik sömürgeciliğin tasfiyesiyle birlikte biçimsel olarak aşılmıştır, ama kapıdan kovulan emperyalizmin bacadan tekrar eve dönmesiyle birlikte, emperyalizm ile Asya, Afrika, Latin Amerika halkları arasındaki çelişki de değişime uğramıştır. 21.yy’da çelişkinin çıplak ulusal yönü zayıflarken, toplumsal-sınıfsal yönü derinleşiyor.

Ortadoğu ve Kürdistan

Bölgede devam eden birden fazla çelişki ve çatışmaların temelinde, yüz yıl önce emperyalist İngiltere, Fransa devletlerinin, halkların iradesini hiçe sayarak kendi çıkarlarına ve güç dengelerine uygun yeni sınırları cetvelle çizmeleri bulunmaktadır. Halklar/toplumlar arası kullanabilecekleri din ve etnik farklılıkların zeminini o zamandan hazırladılar. Emperyalistlerin çıkarları ekseninde o gün belirlenen “ulusal” sınırların oluşturduğu statüko halen devam ediyor. İradeleri dışında kendilerine zorla giydirilen deli gömleği misali bu statüko altında halklar nefes alamıyor. Bunların başında da Kürt halkı gelmektedir.

Kürdistan’ın 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşması’yla Osmanlı ve İran imparatorlukları arasında ikiye bölünmesi, Kürtlerin tarihsel trajedisinin temelini oluşturdu. Tarihteki bu ilk bölünmeden epey sonra I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda bu kez dörde parçalandı. İngiltere ve Fransa ile bölgenin sömürgeci devletleri bu ikinci parçalanmanın esas sorumlularıdır.

Kürdistan dört devlet arasında bölüştürülüp halkımız statüsüz-devletsiz bırakılırken, Arap coğrafyasında ise 20’nin üzerinde işbirlikçi devletçik oluşturuldu. Emperyalizm bununla bölge halklarının tarihlerini kendilerinin yapmalarını engelledi.

Emperyalistler arası egemenlik kavgası yeniden kızışıyor. Çünkü emperyalist-kapitalist sistem savaşsız yaşayamaz, çünkü savaşla doğdu, büyüdü.

Kapitalizmin yaşamsal bağlılığı olan fosil enerji kaynaklarının yanı sıra Asya’nın jeostratejik konumu nedeniyle, ABD-Batı emperyalist bloğu 21.yy’da “Asya’ya hükmeden dünyaya hükmeder” düsturuyla hareket etti, ediyor. Savaşın son yirmi yıldır Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde sürmesinin temelinde de yine Asya özelde de Ortadoğu’nun belirttiğimiz konumu yatmaktadır. Amaç, Asya’yı özelde de Ortadoğu’yu denetlemektir, Asya ve Afrika’ya “demokrasi, özgürlük” götürme iddiaları işin propaganda yanıdır.

Halkımızın ulusal özgürlük mücadelesi dört parçada, sömürgecilerin halkımıza dayattığı yapay sınır ve statükoları zorluyor ve yer yer aşmaya başladı. Güney Kürdistan’da halkımız bağımsızlık yolunda ilerliyor. 25 Eylül bağımsızlık referandumu ile bağımsızlık tapusunu eline geçiren halkımız ilan etmek için uygun zaman-koşulları kolluyor. Rojava Kürdistan’ı, bugün fiilen federasyonlaşma yolunda önemli mevziler ele etmiş ve kazanımlarını korumaya çalışıyor. Doğu Kürdistanlı halkımızın özgürlük mücadelesi, İran Molla rejiminin ağır saldırılarına rağmen yeniden gelişme-güçlenme sürecine girmiştir.

Türk Rejimi Yeniden Dizayn Ediliyor

Türkiye’ye gerek ekonomik gücü ve gerekse bölgesindeki jeopolitik yapısı nedeniyle küresel sermayenin yeni üst ittifakı G-20’de yer verildi. G-20’de yer alışla Türkiye sermayesi artık uluslar üstü sermayeye bağımlı olmanın ötesinde onun bir bileşeni haline gelmiştir. Bu süreç halen işliyor ki uluslararası işbölümünde salt kendisine öngörüleni yerine getiren bir ülke değil artık rollerin belirlenmesinde de giderek söz ve karar sahibi haline geliyor.

Türkiye’nin İran ile başta Kürdistan olmak üzere bölgede tarihsel hegemonya mücadelesi devam ediyor. Türkiye’nin neo Osmanlıcılık yönelimi ile İran’ın Şii Hilali planı aralarındaki hegemonya kavgasını kızıştırıyor.

G-20 adına olduğu kadar kendi adına da, Ortadoğu ve Güney Kafkasya’nın Batı ile entegrasyonunda rol üstlenen bir Türk Devleti var. Bu yeni pozisyonun gereği olarak da dış ve iç güç odaklarının ortaklaştığı bir dizi operasyonla Türk rejimi yeniden dizayn ediliyor.

Türkiye, uzun yıllardan beri neo-liberal bir ekonomik politikayla yönetilmektedir. Ekonomik olarak büyümüş, ancak büyüme halka, emeğe yansımamaktadır. Bu durum işçi ve emekçilerin geleceğini belirsizleştirirken, sınıflar arası mücadelenin de zeminini güçlendirmektedir.

Türk rejimi, kuruluşundaki baskıcı, gerici, ırkçı-şoven niteliğini bugün de temel çizgileriyle korumaktadır.

Türk-İslam sentezine dayalı rejim, savunucuları dışında, halklara ve inançlara giydirilmiş bir deli gömleğidir. Türkiye’nin merkezden yönetim anlayışı sadece bir “yönetme” durumu değildir. Siyasal, ideolojik, ekonomik, kültürel alanda hayatın kontrol altında tutulması, Türk olmayan halkların ve inanç gruplarının “Türk-İslam Sentezi” zihniyeti doğrultusunda şekillendirilmesi durumudur.

Kuruluşunda üniter, şoven milliyetçiliği esas alan Türk rejiminin, “Türkiye’nin bölünmez birliği”ne bağlı olmaları kaydıyla Kürt, Arap vb. ezici çoğunluğu Müslüman olan uluslardan gelme egemen sınıfların mülk edinme haklarını engellememesi entegrasyon sürecini kolaylaştırmıştır. Türk burjuvazisi belirleyiciliğinde her ulustan burjuvaların oluşturduğu birliğin harcını sınıf çıkarları oluşturur ki bu çıkar birliği devam ediyor.

Kürt egemen sınıfları ulusal özgürlük uğruna mücadeleden önemli oranda koparak ulusal niteliklerini yitirdiler. Kürt burjuva sınıfın, sınıf kardeşleri olan Türk burjuvazisi ile birlikte davranmaları Kürt halkının özgürlük mücadelesini ağırlaştıran önemli bir faktör olmuştur.

Rejim, başından beri entegrasyonun ikiz kardeşi olan asimilasyonu planlı geliştirmiştir ki bununla Kürtler ve baskı altındaki diğer halkların Türkleştirilmeleri hedeflenmiştir. Ezici çoğunluğu Müslüman olan baskı altındaki uluslardan gelme egemen sınıflara mülk edinme hakkının tanınması ve Türklerle aynı dini inanca sahip olmaları, Türk rejiminin elini güçlendirmiştir.

Gerek bir ekmek kapısının peşi sıra, gerekse savaş stratejisi çerçevesinde rejim tarafından zorla göç ettirilmeleri sonucunda İstanbul, İzmir, Çukurova başta olmak üzere Türkiye kentlerinde büyük Kürt nüfusu oluşmuştur. Öyle ki; toplam Kürt nüfusunun yarısı gibi bir oran Türkiye kentlerine yerleşti. Bu durum Kürt halkının ulusal, kültürel ve demografik yapısının parçalanması gibi ağır sorunları barındırmanın yanı sıra halklar arası demokrasi, özgürlük ve sosyalizm uğruna ortak mücadelenin köprüsü olma potansiyelini de barındırmaktadır.

Kuzey Kürdistan

Halkımız, klasik sömürgecilik uygulamalarından bile daha ağır uygulamalara maruz kalmaktadır çünkü Türk devleti, Kürdistan’la sömürge ilişkisi dahi kurmuyor.

Devlet, egemenliğini başından beri esasen baskı, sürgün, zoraki kitlesel göç ve bunlarla iç içe geliştirilen asimilasyonla sürdürüyor. Bu egemenlik, ekonomik bakımdan, Türk burjuvazisi için geniş iç pazar imkanları, zenginlik kaynakları ve emek ordusunun sömürülmesiyle; politik bakımdan, Kürt halkının varlığının inkarı ve ulusal haklarından yoksun bırakılmasıyla; sosyal bakımdan, üst yapıda bilinçli olarak yaşatılmak istenen ilkel, gerici örf, adet, töre gibi feodal kalıntılarla; kültürel bakımdan, derinleşmekte olan sömürgeci kapitalizmin yarattığı özüne yabancılaşma ve Kürt dili kültürü üzerindeki baskı biçimleriyle varlığını sürdürüyor.

Ulusal özgürlüğün başat siyasal talep ve ana dilde eğitim hakkının güncel demokratik talep özelliğini koruması buradan gelir.

Türkiye Kürdistan’ında ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamı belirleyen kapitalist üretim tarzıdır. Son yıllarda kapitalizm yatay ve dikey olarak ciddi bir gelişme gösteriyor. GAP ile birlikte kapitalist gelişme süreci hızlandırıldı.

Kapitalizmin modern sınıfları burjuvazi ile proletarya paralel gelişiyor. Kürtlerde artık karşıt sınıf çıkarlarına sahip burjuvazi ve işçi sınıfının yanı sıra ara tabakalar da oluştu. Köylülük, tarım-toprak burjuvaları ile tarımda mevsimlik işçiler, küçük ve orta köylülük olarak parçalandı.

Kapitalist gelişme, kadın ve çocuk emeğini de kentte ve tarımsal alanda hızla üretime çekmektedir. Sosyal haklardan yoksun kadın ve çocuklar, burjuvazinin üzerinde en fazla artı değer sağladığı ücretliler olup, sanayi, ticaret ve hizmet sektöründe toplam ücretli emek içindeki oranları büyümektedir. Din ve törelere rağmen kadının ekmek uğruna işe gitmek zorunda olması, çalışan kadına ağır sorunların yanı sıra biçimsel de olsa bireyleşme, özgürleşme zeminini de sunmaktadır.

Büyüyen kentleşme, ekonomik gelişmelerle paralel kırdan kente göç biçimindeki nüfus hareketlerinin yanı sıra, esas olarak rejimin zorla kırsal alanı boşaltarak insanları kentlere sürmesinin ürünüdür. Kentler, kısa zamanda kırsal nüfusla dolup taştı ve büyümekten ziyade hızla şiştiler. Kent sokakları işsiz ve dilencilerle doldu, fuhuş, uyuşturucu hızla arttı. Bu ağır sorunlarla birlikte kentler ekonomik, sosyal, siyasal gelişmelerin, dolayısıyla özgürlük ve sosyalizm mücadelesinin merkezleri haline geldiler.

ı – Ulusal Azınlıklar Sorunu

Arap, Ermeni, Rum, Çerkes, Asuri, Laz gibi ulusal azınlıklar da şoven rejimce baskı altına alınmışlardır. Bu halklar da ulusal, kültürel haklarından yoksun bırakılarak zoraki asimilasyonla eritiliyorlar. Orta Anadolu’da çok önceden göç etmiş ya da zoraki kitlesel göç sonucu kimi ilçelerde nüfusun çoğunluğunu oluşturan Kürt ulusal azınlığı ulusal haklarından yoksundur.

Türkiye’nin metropolleri başta olmak üzere belli başlı kentleri ciddi oranda bir Kürt, Arap, Çerkes, Laz ulusal azınlık nüfusu barındırmaktadır. İstanbul, İzmir, Adana gibi kentler milyonlarca Kürdü barındırıyor. Buralardaki Kürt halkı sınıfsal bakımdan Türk ve diğer halklardan gelme emekçilerle aynı kaderi paylaşırken, ulusal bakımdan dilleri ve ulusal kültürleri yok oluşla yüz yüzedir.

ıı – Kadının cins, ulus ve sınıf sorunu

Tarihte kadın sorunu ya da dişi cinsin ilk bozgunu, insanın insanı sömürüp baskı altına aldığı sınıflı topluma geçişle başladı. Sınıflı toplumla birlikte kadın, ikili hatta ulusal baskıların yaşandığı yerlerde çok yönlü baskılara maruz kaldı. Geçen sürede toplumlar değişmiş, ancak kadın sorunu, hem ezilen cins hem de köle, serf, işçi kadın olarak sınıflı toplumun ürettiği eşitsizlik ve sömürü ilişkileri içerisinde varlığını sürdürmüştür.

Seçme-seçilme gibi siyasal, sosyal, hukuki hakları elde etmesi ve kadının sorumluluklarının yanı sıra haklarının da yasalarla güvenceye alınması ancak 20.yy’da gerçekleşebildi. Günümüzde kimi ilerlemelere rağmen kadının çok yönlü sorunları köklü aşılmış değil.

Kürt kadını, ayrıca bugün ulusal baskının da kıskacındadır. Kürt kadını, direniş ve mücadelenin sadece tanığı değil, aktif dinamiğidir de. “Şêr şêre, çi jine çi mêre” (aslan aslandır dişisi, erkeği fark etmez) deyimi, yüzyılları bulan özgürlük mücadelesinde, ulusal direnişler, kitlesel tutuklamalar ve cezaevi kapılarında, işverenlere karşı direniş ve grevlerde kanıtlandı.

Seçme-seçilme ve eğitim hakkı gibi siyasal, sosyal, hukuki hakların elde etmesi ancak 20.yy’da gerçekleşebildi. Günümüzde kimi ilerlemelere rağmen kadının çok yönlü ezilmişliği köklü bir şekilde aşılabilmiş değil.

Erkeğin egemenliğini kutsayan, cinsler arası ayrımı derinleştiren, kadın erkek ilişkisini cinselliğe, paraya, mülkiyete, sahip olmaya indirgeyen kapitalizmle köklü bir şekilde hesaplaşılmadan bir bütünen kadının özgürleşme, özne olabilme, gerçek eşitliği toplumsal yaşamda yakalayabilme imkanı yoktur. Erkek cinsi tarafından öldürülmek, ikinci sınıf insan muamelesi görmek, evde-okulda-işte yaşamın her alanında baskı altında tutulmak, eşitsiz uygulamalara maruz kalmak kadının kaderi değildir.

  1. yy da kadının tümüyle özgürleşmesi; kadının emeğini ve bedenini daha fazla sömüren, yerleşik erkek egemen sistemi ahlakıyla, geleneğiyle, zihniyetiyle ve kadına yönelik uyguladığı şiddetiyle koruyan kapitalizmin tümüyle ortadan kaldırılmasıyla mümkündür.

 

ııı – Tarım, İnsanlığın En Kadim Zanaatı

Küresel düzeyde tarım, toplumlar için zorunlu ihtiyaçları üreten niteliği nedeniyle yeniden stratejik duruma geliyor. Çünkü tarım, sadece tarımda çalışan ve yaşamını tarıma bağlı sürdürenler için değil, kentlerde yaşayanlar için de vazgeçilmezdir. Bilgi, teknoloji insan ve toplum yaşamında önemlidir ama bilgi yenilmez, içilmez. Halklar otomobil, sanal ağlar olmadan yaşayabilir ama gıdasız yaşayamaz.

Ülkemizde toprak ve tarım reformu olmadan feodal toprak ağalarının tarımda makineli üretim ve bankalarla ilişki içerisinde pazar ekonomisinin bileşeni haline gelme süreci, aynı zamanda toprak-tarım burjuvazisi haline geldikleri süreçtir. Kırsal, tarımsal alanda üst yapıda devam eden kimi feodal örf, adetlere karşın üretim, pazarlama ve tüketimde çoktandır hakim olan kapitalist ilişkilerdir. Yaylada sürü sahiplerinin de artık internet üzerinden reklam ve pazar arayışında oldukları kırsal ekonomide bile hakim olan artık pazar için üretimdir.

GAP, yapay sulama ve tarımda endüstrileşme ile üretkenliği olağanüstü artırıyor ancak orta ve uzun vade de telafisi mümkün olmayan sonuçlara da yol açtı, açıyor. Ürünü bozan katkı maddeleri, yapay gübre, dahası böcek ilaçları, bitki, hayvan ve onlar aracılığıyla insanın zehirlenmesi tehlikesini de büyütüyor.

Sürdürülen savaş, hayvancılık ve tarımı yıkıma uğratıyor. Dağların bombalanması, su kaynaklarının zehirlenmesi, ormanların yakılması, kırsal nüfusun zorla boşaltılması, hayvancılıkta ve tarımda uzun yıllar telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurdu.

GAP’ta zenginlik ve fakirlik iki karşıt kutupta yoğunlaşıyor. Bölge burjuvası ile ilişkideki uluslararası sermaye grupları zenginliğine zenginlik katarken, işçi-emekçi ve küçük köylünün payına düşen ise fakirlik, en ilerisi sendikasız, sigortasız, ucuz emekle iş kapısı bulabilmektir.

PROGRAM HEDEFLERİ VE TALEPLER

KKP; özgürlük ve sosyalizm mücadelesinin devrimci örgütüdür. Mücadelesinde Marksizm-Leninizm’i rehber edinir.

KKP; Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını savunur. Diğer siyasal partilerden farklı olarak, siyasetin sosyalist cephesini temsil eder. İnsanlığın sınıfsız, sömürüsüz bir dünyada kardeşçe ve özgürce yaşaması için mücadele eder.

KKP; iktidar bürokrasisinin temelini oluşturan yerel ve merkezi iktidardaki profesyonel siyaset (memur) kadrosu yerine, maddi ve manevi hayatın her alanında örgütlenmiş işçilerin, emekçilerin iktidarına dayalı bir sosyalist demokrasiyi kurmayı hedefler.

– Ulusal ve Toplumsal Özgürlük Sorununun Çözümü

KKP;

a – Kürt ulusal sorunu, özü itibariyle kendi kaderini tayin hakkını içerdiğini belirler. Bu hakkın gerçekleşmesi için halklarımızın özgür iradesinin yansıyacağı referanduma gitmeyi savunur. Mevcut koşullarda yakın hedef olarak halkların eşit koşullu katılımı ile federal çözümü hedefler. Stratejik olarak bağımsızlığı savunur.

b – Ulusal varlığın reddi temelinde gelişen başat ulusal meselenin, emek eksenli perspektifle çözümünü hedefler. İşçi ve emekçileri, rejime karşı ulusal özgürlük mücadelesini sürdürürken aynı süreçte her ulustan burjuvaziye karşı da sınıf mücadelesini geliştirmeye çağırır.

c – Ulusal sorunun çözümünde hedeflenen Türkiye Kürdistan’ı Federasyonu kendi içerisinde de farklı etnik ve inanç gruplarının özgürce gelişebilecekleri özerk yapılanmayı hayata geçirecektir.

II – Siyasal Hedefler

KKP, ulusal ve toplumsal sorunların köklü çözüme kavuşturulmasının ilk adımını rejim ve sistemin demokratikleştirilmesi olarak belirler. Bunun için:

a – Mevcut anayasa yerine, iktidarın halka verilmesini güvenceye alan, temel insan ve isyan haklarını esas alan, devleti otoriter güç olarak değil, düzenleyici hizmet örgütü olarak tanımlayan bir toplumsal sözleşme olarak yeni anayasa yapılacak.

b – Yargının, mülkiyet ve siyasetin basıncından kurtarılarak demokratikleştirilmesi sağlanacak.

c – Merkezi devletin federal yapılara, federal yapıların özerk bölgelere dayanması ve illerin merkez karşısında özerk yapılanmaları hedeflenecek.

d – Sağlık, eğitim, iç güvenlik ve ekonomik kaynaklar özerk yerel yönetimlerin sorumluluğuna devredilecek. Tüm yöneticilerin seçimle belirlenmesi, rejimin demokratikleştirilmesi ve sorunların yerinde çözümüyle taban demokrasisi güçlendirilecek.

e – Federal yapıda, ulusal azınlıkların; ulusal, kültürel her açıdan özgürce ifade ve örgütleme hakları yasal güvenceye alınacak. Nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları kentte, ilçede, köyde coğrafik özerklik esas alınarak çözüm geliştirilecek.

f – KKP, Türkiye kentlerindeki Kürt ve diğer ezilen ulusların ulusal-kültürel haklarını savunur, nihai kurtuluşlarının Türk halkının demokrasi ve sosyalizm kavgasıyla birlikte gerçekleşeceğini belirtir. Konya-Ankara-Kırşehir üçgeninde nüfusun çoğunluğunu oluşturan Kürtlerin ulusal özgürlük taleplerinin özerlikle çözüleceğini belirtir. Avrupa’daki göçmen halkların ulusal-kültürel haklarını savunur.

III – Ekonomik ve Sosyal Hedefler

KKP, ekonomi politikasında, 20. yüzyıl sosyalizm deneylerinden çıkarılacak dersler kadar işçi-emekçi halkların doğrudan eyleminin katacağı yeni içeriği de önemser. İnsanı “meta üreten makinenin tamamlayıcı unsuru” ve üretilen metaları tüketecek canlı “yaratık” olarak algılayan sermaye zihniyetini reddeder. Üretimin her aşamasında kendi kendini kurabilen özerk toplum ve dinamik bireylerin kolektif aidiyetini geliştirir.

a – İşçi sınıfı ve geniş yelpazedeki muhalefeti küreselleşen kapitalizmin kendisine ve neo-liberal politikalarına karşı örgütlü mücadeleye çağırır, yönlendirir ve örgütler.

b – İnsanın insanı sömürdüğü her türlü ekonomi politikasını reddeder. Üretim araçlarının özel mülkiyeti başta olmak üzere kapitalizmin kutsadığı değerlere alternatif bir ekonomik program geliştirir. İşletmelerde, işçilerin üretimin her aşamasına denetimci olarak katılmasını gerçekleştirir.

c – Toplumun ve bireyin temel biyolojik, kültürel ihtiyaçlarına odaklanmış, doğa ile barışçıl ilişkilere dayanan, üretim-tüketim dengesini gözeten sosyalist planlamayı geliştirir. Başlangıçta yerel ile merkezin birbirini tamamladığı, giderek merkezin koordinasyon düzeyine geriletildiği bir sosyalist planlamayı savunur.

d – Yeraltı, yerüstü zenginlik kaynak ve kurumlarının özelleştirilmesine, “toplumundur, özel işletme olarak kullanılamaz” bakışıyla hayır der. Özel sektöre peşkeş çekilen işletmeleri kamulaştırır.

e – Üretimde büyük teknolojik gelişmeye rağmen çalışma süresini halen zenginliğin kaynağı görüp uzun çalışma saatlerinde ısrar eden burjuvaziye karşı, çalışma süresini kısaltarak işçinin zamanının iktisadi çalışmadan özgürleşmesini hedefleyen bir politika izler. İşçi ve emekçilerin politik, kültürel süreçlere daha aktif katılımlarını ve hem maddi hem manevi olarak zengin bireyin yaratılmasını sosyalist kuruluşun amacı haline getirir.

Tarım Alanında

KKP;

a – Yıkılan, yakılan ve boşaltılan köylerin yeniden inşası ve zararların tazmin edilerek geriye dönüşlerin sağlanması ve tarımsal ücretlilerin sosyal güvenlik hakları ve genel olarak tarımsal üreticilerin sendikalaşması için mücadele eder.

b – Ülkemizin doğa, toprak ve tatlı su kaynaklarını, zarar vermenin ötesinde geriye dönüşü olmayan yolda tüketen kapitalist üretim ve savaşa karşı tutum alır, tarımsal-hayvansal üretimi önemle geliştirir.

c – Üretici ile tüketici arasındaki tüccar-tefecinin kaldırılmasını, küçük ve orta üreticilerin devlete, tüccara ve bankaya olan borçlarının iptal edilmesini savunur.

d – Tarım ve gıda da besin egemenliğinden hareketle her ülke ve yerel topluluğun kendi kendine yeterlilik ilkesini benimser ve bunu komşu toplumlarla karşılıklı tamamlayıcılık ilkesine dayandırır. Gıdaya ulaşmak, biyolojik yaşamın varlık gerekçesi olması nedeniyle parası olanla sınırlandırılamaz.

e- Toprak alınıp satılamaz. Tarımda grup ve kolektif mülkiyeti geliştirmeyi planlayan sosyalist politikayı teknik altyapı ve girdilerle destekleyerek, tarımsal üretimde bolluk ve çeşitlilik sağlayarak özel mülkiyete dönük özlem ve yönelişleri eritmeyi hedefler.

Doğa ve Çevreye İlişkin

KKP;

a – Doğa ve çevre sağlığını insan sağlığı ile özdeş görür. Doğanın canlı bileşenlerinden biri olan insanı; organik bir parçasını oluşturduğu doğaya dostça davranarak kürenin yükselen ateşini düşürecek acil adımları atmaya çağırır.

b – Derinleşen doğa-insan çelişkisinin temelinde kapitalistlerin sınırsız kar hırsıyla doğanın talan edilmesinin bulunduğunu belirtir. Doğanın nihai iyileşmesinin, ancak insanın yaşamsal ihtiyaçlarıyla sınırları belirlenmiş üretim-tüketim ekonomisi olan sosyalizmde gerçekleşebileceğine inanır.

c – Mezopotamya’nın tarihi doku ve eserlerini tahrip eden ya da sular altında bırakan barajlar siyasetine karşı halkı mücadele etmeye çağırır.

IV – Dış Politika ve Enternasyonalizm Alanında

KKP;

a – Emperyalist, sömürgeci bağımlılığı reddeder. Ortadoğu halklarını kendi tarihlerinin ve geleceklerinin öznesi olmaya çağırır.

b – Radikal bir silahsızlanma programının hayata geçirilmesi, nükleer denemelere son verilmesi ve nükleer, kimyasal, biyolojik silahların imha edilmesi için mücadele eder.

c – Kürt halkının çıkarlarını Arap, Fars, Türk, Ermeni, Yahudi, Rum, Çerkes halklarının çıkarlarıyla bütünlüklü savunur. Kürt halkının özgürlük-sosyalizm mücadelesi ile bölge halklarının demokrasi-sosyalizm kavgasını bölgede değişim dinamiği haline getirmede herkesi göreve çağırır.

d – Filistin halkının bağımsızlık mücadelesini destekler. Kıbrıs’ta Türk Devleti’ni işgale son vermeye çağırır ve Kıbrıs’ta yaşayan halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesini savunur.

Aynı yaklaşımı, Dünya ve bölgemizin tüm ezilen halkları için savunur. Bölgedeki halkların kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkı üzerinden halkların özgür birliğini hedefler.

f – Dış politikada taraflar arası eşitlik ilkesine dayalı ilişkileri esas alır ve dar ulusal çıkarlar yerine halkın/halkların çıkarlarını savunur. Ehmedê Xanî’nin vurgusuyla “Yeryüzünde bulunan bütün halkları cömertçe o sofraya buyur etti” yaklaşımını esas alır, çağdaş zeminlerde geliştirir.

g – Halklar arasında şoven milliyetçiliğin panzehiri olarak enternasyonal bilincin gelişmesi için mücadele eder.

Sosyalist, komünist parti ve hareketlerle dayanışmayı geliştirir. Dünya komünist hareketini ve uluslararası proletaryayı yeni bir enternasyonalin yaratılması için mücadele etmeye, var olan mücadele ve çabaları ortaklaştırmaya, her komünist partiyi bulunduğu coğrafyadan somut pratik adımlarla yeni Komünist Enternasyonal’e kendi rengini taşımaya çağırır.

h – KKP; Dünya komünist hareketinin yeni enternasyonal hedefinin bir parçası olarak, Kürdistan’ın dört parçasındaki komünist hareketle ortak ideolojik-politik-örgütsel alanı sistemli olarak geliştirerek büyütür.

V – AB Sürecine Bakış

KKP;

a – Sermayenin öncülüğünde derinleşip para, bayrak, sınır gibi ulusal sembollerin Avrupa Birliği’nin (AB) lehine zayıflaması sürecinde; bir yandan AB’nin emperyalist nitelik ve emellerine karşı tutum alırken diğer yandan Avrupa emek hareketiyle birlikte sermayeye karşı Emeğin Avrupa’sı için mücadele eder.

b – AB sürecini, başta Fransa ve Almanya olmak üzere ulus devletler arasındaki milli çıkar eksenli kanlı kavgaları geride bırakacak, kıtada sermaye ile emeği çıplak karşı karşıya getirecek nesnel koşulları güçlendiren süreç olarak görür. Halkların ve Emeğin Avrupa’sının, dünya çapında ulusal sınır ve sembollerin kaldırılması kavgasında önemini belirler ve savunur.

c – Sosyalist hareketin AB’nin emperyalist-kapitalist niteliğine ilişkin eleştiri ve karşı tutumunu haklı bulurken, AB’ye karşı üniter devlet ile ulusal sembollerin savunuculuğunu içeren muhafazakar tutum ve yönelişleri yanlış bulup eleştirir.

d – Türkiye’nin AB süreci olumlu sonuçlansa bile, bunun işçi-emekçi halklarımızın, özelde Kürt halkının ulusal-toplumsal kurtuluş umudu olamayacağının altını çizer, bu eksende politik propaganda geliştirir.

VI – Temel Haklar

A – Düşünce ve Örgütlenme Özgürlüğü

a – Her vatandaş, hiçbir gerekçeyle elinden alınamayacak asgari ekonomik ve siyasal haklara sahiptir.

b – Her yurttaş, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne sahiptir. Evrensel olarak insanlık suçu olarak kabul edilen görüş ve örgütlenmeler bu özgürlük kapsamının dışındadır. Kamu gücü olarak devlet, yurttaşların düşüncesini açıklama ve düşünceleri doğrultusunda toplumu değiştirmek amacıyla örgütlenme hakkının önündeki engelleri kaldırmakla yükümlüdür.

c – Her yurttaş, seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Seçilenler, ancak seçenleri tarafından geri çağrılabilecektir.

d – Tek tipleştirme, asimilasyon insanlık suçudur. Farklı dil, din ve kültüre sahip olmak ayrımcılığa veya bastırılmaya neden olamaz. Farklılık haktır, hiçbir biçimde kısıtlanamaz. Devlet, bireysel ve toplumsal düzeyde, bütün farklılıkların yaşayabilmelerini teminat altına alır.

e – LGBTİ+lere özgür yaşam ve çalışma hakkı tanınmalıdır. Devlet ve “mahalle baskısı” farklı cinsel yönelimlere sahip olan LGBTİ+lerin yaşam tarzlarını sorgulayamaz, müdahale edemez. Devlet, toplumun tüm bileşenleri gibi farklı cinsel yönelimini beyan edenlerin özgürce yaşam ve çalışma hakkını güvenceye almak zorunda.

f – KKP, zorunlu askerlik sisteminin kaldırılması, vicdani ret hakkının tanınması, askerlik yaşamının demokratikleştirilmesi ve er ile erbaşlara sendika kurma hakkı uğruna mücadele eder.

– Halkları, sömürülen sınıfları ve bu kolektif kimliklerin parçası olarak bireyi, şoven rejim ve sermaye iktidarı karşısında sürekli özgürlük sınırlarını genişleten bir mücadeleye çağırır.

B – İnanç özgürlüğü

KKP;

a – Dini inancı kendisi ile tanrı arasındaki ilişkiyle sınırlı tutan, başkasının üzerinde sömürü ve egemenlik aracı olarak kullanmayan birey ve toplumu önemser.

b – Devletin laiklik adına birey ve toplumun din ve vicdan özgürlüğüne müdahalesini kabul edilemez görür. Türkleştirme-Müslümanlaştırma siyaseti gereği Müslüman olmayan halkları İslamlaştırma, Alevileri Sünnileştirme, Sünni alt mezhepleri ise Hanefileştirme yönelimini reddeder.

c – Din ve vicdan özgürlüğünde ilke olarak seküler yaklaşımı esas alır. Devletin bütün din, mezhep ve inançlara eşit uzaklıkta durmasını savunur. “Ümmet kardeşliği” adına şeriatı Türk milliyetçiliğiyle, Türkçülüğü ise şeriatla perdeleyen yaklaşımlara karşı halkı uyarır, bilinçlendirir.

d – Genelde inanç özgürlüğü, özelde de Yahudi, Hıristiyan, Alevi, Ezidî gibi inançların kendilerini özgürce ifade etmeleri için koşulların yaratılması, Diyanet kurumunun feshi ve din dersinin zorunlu ders olmaktan çıkarılması için mücadele eder.

C – Eğitim, Sağlık, Konut Hakkı

KKP;

a- Eğitim sistemini tekçi, ırkçı-şoven ve dinsel içerikten arındıracak, diller ve kültürlere eşit mesafede yaklaşacak bir eğitim politikasını geliştirir. Kürt halkının ve diğer halkların anadilde eğitim-öğretimin uygulayacak yasal ve idari düzenlemeleri gerçekleştirir. Türkçenin yanı sıra Kürtçenin de resmi dil olmasını savunur.

b- Her yurttaş, devletle ilişkisini kendi dili üzerinden sağlama hakkına sahiptir. Anlamak zorunda olan yurttaş değil, devlettir. Kimse isteği dışında başka bir dili öğrenmeye zorlanamaz. Zorunluluk, vatandaşı anlamak ve hizmet etmekle yükümlü devlet için geçerlidir.

c – Eğitim bir haktır, bütün vatandaşlar için eşit olacaktır. İlk ve orta öğrenimde demokratik, parasız eğitimin gerçekleşmesi; eğitimde özel okul ve dershanelerin kaldırılması; YÖK ve her kademede sınav sisteminin kurum ve uygulamalarıyla kaldırılarak özerk demokratik üniversitenin kurulması için mücadele eder. İlkokuldan itibaren öğrencilere idarede söz hakkı tanır.

d – “Sağlık, eğitim, konut toplum ve birey için yaşamsal hak olup parası olanla sınırlandırılamaz” ilkesini savunur, iktidarında hayata geçirir.

D – Sosyal Haklar Alanında

KKP;

a – İş Kanunu’nun esnek çalışma anlayışından arındırılması; işçi sağlığı ve iş güvenliği yasasının işçiler lehine yeniden düzenlenmesi için mücadele eder.

b – Sendikalaşma, grev ve toplu sözleşme yasaklarının bütün kamusal ve özel işletmeler için ayrım gözetilmeksizin kaldırılması, askeri personel ve güvenlik personeli de dahil bütün ücretliler için sendikalaşmanın yasayla teminat altına alınması, sendikalaşmada iş yeri ve iş kolu barajının kaldırılması uğruna mücadele eder.

c – Kamu emekçilerinin özlük hakları demokratik içerikte yeniden düzenlenmeli. Kamu emekçilerinin sendika, toplu sözleşme ve grev hakkı önündeki yasaklar kaldırılmalıdır.

d – Çalışma bir haktır, devlet her vatandaşa iş sağlamak zorundadır. Sigortasız işçi çalıştırma yasağının uygulanması için gerekli yasal ve cezai düzenlemeler yürürlüğe konulmalıdır.

e – Her yurttaş, doğumundan ölümüne kadar ortak toplumsal üretimden asgari geçimini temin edebilecek kadar “geçim aracı” kullanma hakkına sahiptir.

E – Kadın Hakları Alanında

KKP;

a- Tarihsel olarak oluşmuş ve ideolojisi, hukuku, felsefesi, ruhu ile tam bir erkek egemen olan kapitalist sisteme ve şovenizme karşı tutum alır; kadına dönük eşitsizliği içeren yasa ve yönetmenliklerin feshedilerek fiili eşitliğin sağlanması için mücadele eder.

b – Kadını ev işi ve çocuk bakımı ile sınırlandıran işbölümünün toplumsal ve ideolojik dayanaklarıyla tasfiyesini hedefler, bu sosyal faaliyetlerin kadına özgü olmaktan çıkarılarak toplumun kolektif olarak yerine getirmesi için gerekli altyapıyı oluşturur.

c – Emek piyasasının cinsiyetçilikten arındırılması için mücadele eder. Çalışma saatleri, ücretler ve tüm çalışma yaşamını kadın lehine pozitif ayrımcılık temelinde düzenler.

d – Kadın bedeninin meta olarak kullanılmasına, kadının cinsel aşağılanmasına ve farklı cinsel yönelimlere dönük baskı ve ayrımcılığa karşı tutum alır.

e – Kadını cinsler arası eşitlik için kavgaya; ulusal, sınıfsal, cinsel kurtuluşun politik öznesi olmaya çağırır.

f – Bütün bunların başarılması yolunda Bağımsız Sosyalist Kadın Örgütlenmesi’ni destekler.

F-  Gençlik

Üretim sürecinin esnekleştirilmesi, tüketim kültürü kalıplarının yaygınlaştırılması, “ideolojiye ve siyasete hayır” kampanyaları, “fırsat eşitliği” ikiyüzlülüğü en fazla gençliği etkiliyor. Gençlik esnek, akışkan, anlık değişken tüketim kalıplarıyla serbest piyasanın dinamizmi haline getiriliyor.

Kürt gençliği ayrıca şoven-ırkçı siyasetin ağır sonuçlarıyla da yüz yüzedir. Kürt gençliği kendisini maddi ve manevi yıkıma uğratan özgün bir kuşatma ve baskının altında doğup büyüyor. Ana dilde eğitimden yoksun olmanın zihinsel tahribatını en yoğun şekilde gençlik yaşıyor.

İşsizler kitlesinin çoğunluğunu gençler oluşturuyor. Siyasal ve ekonomik kuşatmanın yerel örf ve geleneklerle birleşerek intihara sürüklediği kesimde gençlik büyük oranı oluşturuyor.

KKP, gençliği, halkın ulusal özgürlüğü ve işçi sınıfının kurtuluşu yolunda örgütlenmeye ve siyasallaşmaya çağırır.

G – KKP, Sporu Tüccar Hegemonyasından Kurtaracaktır

a – Kapitalist toplumda profesyonel bir faaliyet haline getirilerek ticarileştirilen sporun yerine amatör spor geliştirilecek. Spor, rant sağlanan bir meslek olmaktan çıkarılarak sağlık, eğlence, dostluk geliştirici bir öze yeniden kavuşturulacak.

b – Spor yapma olanaklarının her yaş ve cinsiyetten insanlara sunularak toplumsal bir örgütlenmeye dönüştürülmesiyle hem geniş kitlelerin sporda pasif izleyici durumdan çıkmaları hedeflenecek hem de sporun halklar arası düşmanlıkların, ırkçı duyguların aracı haline getirilmesine son verilecektir.

H – Engelliler İçin

a – KKP, engelli oluşu, yakınları ile birlikte toplumsal bir olgu olarak algılar ve öncelikle engelliliğin besleyici nedenlerini ortadan kaldırmayı amaçlayan kültürel, ekonomik, sosyal projeleri geliştirir.

b – Engellilerin diğer yurttaşlarla eşit koşullarda yaşam sürdürebilmelerini sağlayacak önlemler alınmalı;  engellilerin yaşamını kolaylaştırmak, üretkenliklerini artırmak için ailelerini de kapsayan ömür boyu geçerli sosyal güvenlik planı hayata geçirilmeli. Engelli Rehberlik Merkezlerinin yeter sayıda oluşturulması için merkezi ve yerel yönetimlerin koordineli çalışmaları sağlanmalı.

c – Engelli örgütlerinin temsilcilerinden oluşan Engelli Danışma Meclisleri kurularak, buradan çıkacak tavsiye kararları belediye meclislerince yaşama geçirilmelidir.

I – Çocuklar, Sokak Çocukları

a – Her çocuğa sahip olması gereken eğitim, sağlık, beslenme ve barınma hakları koşulsuz sağlanacak; çocuklarına sağlıklı bir gelecek sunma olanağından yoksun aileler maddi ve sosyal olarak desteklenecek.

b – Çocukların çalışma hayatında sömürü unsuru olarak kullanılmalarına son verilecek. 18 yaşın altındaki çocukların eğitimin gereği dışında çalıştırılmalarını ve angaryayı yasaklamak için mücadele edilecektir.

c – Diğer bir toplumsal yara olan kimsesiz sokak çocuklarının ve sokak çalışanı çocukların bakım ve eğitimini güvenceye almak dahil acil ve nihai çözümleri içerecek bir plan geliştirilip hayata geçirilecektir.

İ – Sanat ve Edebiyatın İşlevi

KKP;

a – Sanatın metalaşmasına karşı mücadele ederek, sanatçı yaratıcılığının özgürleşmesini hedefler.

b- Sanat-edebiyat dinamiklerini, “Ben sanatçıyım geldim buraya/ Mirlerin sesi var olduğu sürece/ Ne kiliseye giderim ne de camiye” diyen Feqiyê Teyran’ın yaklaşımını geliştirmeye çağırır.

c- Halkın, gençlerin kültür ve sanatta yaratıcı etkinliğini geliştirmek, kültürel, sanatsal zenginliklerden ücretsiz yararlanabilmeleri için uygun koşulları geliştirir.

d – Tarihin beşiği konumundaki bu topraklarda kurulmuş uygarlıkların ve halkın maddi-manevi kültürel değerlerini korur, halkın hizmetine sunar.

J – Emeklilerin Sorunları

KKP;

a – Ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda emeklilerin yaşamını kolaylaştıracak önlemlerin derhal alınması için mücadele eder.

b – Toplu sözleşme hakkı olan bir emekliler sendikası, emeklilerin sorunlarının çözümünde önemli bir misyon üstlenebilir. Bunun için gerekli yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesini savunur.

c – Emeklilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının dinlenme tesislerinden ve ulaşım, elektrik, haberleşme hizmetlerinden indirimli ve öncelikli olarak yararlanmaları için mücadele eder.