Kürtler süreci tartışıyor

Foto: Mahmut Bozarslan (VOA)

“Kürtler süreci tartışıyor” başlığı altında düzenlenen forumda Genel Başkanımız Sinan Çiftyürek’in yaptığı konuşmanın metni.

***

DEĞERLİ DOSTLAR, KATILIMCILAR!

“Kürtler süreci tartışıyor” başlığı altında düzenlenen forumun verimli sonuçlar üretmesi dileğiyle hepinizi ÖSP adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Ve önemlisi bu toplantının ulusal demokratik birlik gibi temel meselemizde, önümüze bir yol haritası üretmesini diliyor ve bugün burada olan-olmayan herkesi Kürdistan’da ulusal ittifakın yol haritasının oluşumuna katkı koymaya çağırıyoruz.

Konuşmamızı iki ana eksen üzerinde özetleyeceğiz.

Birincisi; dört parçasıyla ve elbette esas Kuzey parçasında bugünkü sürecin ana çizgileri nelerdir? Ya da bugün Kürdistan’ın dört parçası üzerinden bölgeye baktığımızda nasıl bir fotoğraf görmekteyiz!

İkincisi; parçalarda ve parçalar üstünde Kürt ulusal hareketini bekleyen görev ve hedefler nelerdir? Yani ne yapacağız?  Çünkü bizler salt akademik bir tartışma için bir araya gelmiş değiliz. Süreci tartışırken neler yapacağımızı da konuşacağız.

İÇİNDEN GEÇTİĞİMİZ SÜRECİN BELLİ BAŞLI ÇİZGİLERİ YA DA ANA EĞİLİMLERİ

Kürdistan’ın yer aldığı bölgenin ana çizgilerini özetlerken karşımıza çıkacak olan fotoğraf şudur:

I – Avrasya üzerinde süren egemenlik kavgasının, 40 – 50 yıllık yani yarım asır gibi bir zaman planlı olduğu söyleniyor. Bunun 25 yılını geride bıraktık, kabaca 20 – 25 yıl daha bu üçgende savaş sürebilir. Hangi üçgende? Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde. Bu üçgenin merkezinde ise Kürdistan bulunuyor. Her taşın altından veya her siyaset denkleminde Kürdistan’ın çıkması bundandır.

Bu üçgende savaşın ağırlık merkezi bu kez Suudi ile İran’ın baş aktör oldukları Yemen ve Basra Körfezine kaydırılıyor. Yani Kürdistan’ın merkezinde yer aldığı bölgede savaş ağırlık merkezi yer değiştirerek sürüyor.

Süren savaşın özelliklerine baktığımızda, ABD ve müttefiklerinin ne Irak ne de Suriye’nin toprak birliği için buraya gelmedikleri açık. Ayrıca Irak’ın ve de Suriye’nin toprak birliği bu saatten sonra mümkün değildi doğru ve gerekli de değildir.

II – Bir diğer çarpıcı fotoğraf, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın(İİT), başta İran ve Türkiye olmak üzere dört sömürgeci devlet nedeniyle, Filistin meselesinde Müslüman ama Kürdistan meselesinde ise dinsiz-imansız bir duruşu(!) sürdürüyor olmasıdır. Kürtler de, Müslüman ve ezilen bir halk olmasına rağmen tam da dört sömürgeci Müslüman devlet nedeniyle İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan en ufak bir destek görmediğini bilelim.

Örneğin; Halepçe soykırımından üç gün sonra toplanan İİT’dan yani Müslüman ülkelerden ses yok! Dahası Kerkük ve diğer kentler Haşdi Şabi çeteleri ve Irak rejimince işgal edilir ses yok tersine Irak’a destek ve alkış var! Ama Filistin ve Kudüs meselesine gelince İİT elhamdülillah Müslümanlar! Üstelik “Kürdistan’ın bir değil dört İsrail’i var”ken, Filistin’i sahiplenen İslam İşbirliği Teşkilatı, Kürde/Kürdistan’a gelince neden suskun? Kürdistan siyasetinin bunu da bilip görmesi ve not etmesi lazım.

III – Kürdistan’ın dörde parçalanmışlığının yarattığı tarihsel trajedinin ürünü olarak bazı partilerimizin izlediği “düşmanımın düşmanı dostumdur” siyasetinin, her kritik aşamada Kürt partilerine dolayısıyla Kürdistan halkına ağır bedeller ödettiğinin birden fazla örneği vardır. Sonuncusu, İran bu siyaset gereği destek verdiği YNK’nin içindeki eliyle 16 Ekim’de Kerkük ve tartışmalı bölgelerin yeniden işgaline girişti.

Üzerinde düşüneceğimiz mesele şudur; herhangi bir sömürgeci devletin (İran, Suriye, Irak, Türkiye) X veya Y isimli Kürt partisine destek verirken karşılığında ne almaktadır? Babasının hayrına mı destek veriyor? Hayır! Her desteğin bir karşılığı var ve bunun birden fazla örneği var ki sonuncusu, 16 Ekim 2017 İran’ca planlanan ve tüm sömürgecilerin aktif desteklediği Kerkük ve diğer bölgelerin işgal hareketinde YNK içerisindeki ihanetçi ekibin kullanılmasıdır. Yani İran, YNK’ye olan desteğinin karşılığını 16 Ekim Kerkük işgaliyle aldı. YNK’de olan farklı düzeylerde PDK ve PKK’de de vardır. Partiler bunu bizden daha iyi biliyorlar ve bu açıdan şimdi Rojava’yi dikkatli izleyelim çünkü PYD ve SDG’ye “hain” demeye başlayan Suriye rejimi ne yapacak diye?

Özetle Kürdistan’ın dörde bölünmüş olmasının yarattığı tarihsel trajedinin ürün olan, “Düşmanımın düşmanı, dostumdur” siyasetini yani savaştığı sömürgeci devlete karşı diğer sömürgeci devlet/devletlerden destek alma siyaseti özellikle 16 Ekim sonrası köklü masaya yatırılmalı. Bu açıdan YNK, İran’la; PDK, Türkiye’yle; PKK, Suriye ve İran’la ilişkilerini gözden geçirmek zorunda. Sömürgeci devletlerarasındaki çelişkilerden yararlanma siyasetinin her defasında yenilgiler getirdiği açıktır, Ulusal Kongre dahil yeni bir çıkış yolu bulunmalı.

IV – Güney Kürdistan’da peş peşe bölgesel deprem yaratan iki gelişme yaşandı. Önce 25 Eylül bağımsızlık referandumunda %93 evet ile halklarımız özelde de Kerkük halkları tarih yarattı. 25 Eylül’ün daha sıcaklığı yani büyük sevinci devam ederken bu kez 16 Ekim depremi yaşandı.

Ama bölgenin en derin siyasetinin sahibi büyük fesat İran, Güney Kürdistan’da 16 Ekim darbesinin sonuçlarıyla yetinmiyor. Soran bölgesini Kürdistan’dan kopartıp Bağdat’a bağlamak için boş durmuyor, her fırsatı değerlendiriyor. Son olarak kamu emekçilerinin haklı taleplerini yine içerden kimi işbirlikçileri eliyle Kürdistan hükümetine karşı kullanmaya çabalıyor.

V – ABD ve müttefikleri ise Urfalıların deyimiyle bir nalına bir mıhına vuruyor! Olup bitenler, 16 Ekim’de olanların ABD bilgisi dahilinde olduğunu gösteriyor. Olup bitenler, Yugoslavya’dan 6 devlet üreten ABD ve AB’nin mesele Kürdistan ve Katalonya olunca “Irak ve İspanya birliği” demelerinin çifte standartlığını ve çıkar yüklü politikalarını gösteriyor.

Daha da ilginç olan ABD’nin de, İran’ın Kürdistan’da ki darbe planına dolaylı da olsa destek olmasıdır. Yani hedef aldığı İran’ın, Irak üzerinden etkisinin artmasına açıkça göz yumdu hatta destek oldu. ABD, İran ile arası gerilimli iken ve Körfez ülkeleriyle birlikte İran etkisini bölgede sınırlandırma arayışındayken, neden Irak ve Kürdistan üzerinde İran elinin güçlenmesine göz yumdu hatta kapıyı araladı? İrdelenmesi gerekir.

Ayrıca son yaşananlar gösteriyor ki ABD, Irak-Kürdistan dengesinde, bugün Irak rejiminden yana tavır aldı. Neden? Birden fazla nedeni var özetle:

*ABD, Suriye meselesinde belirsizlik devam ederken, Irak’ta nihai adıma yani bağımsız Kürdistan’a uzak mı durdu? Çünkü Güney Kürdistan’ın Irak’tan ayrılması, Suriye’nin parçalanması sürecini de tetikleyeceğini en iyi ABD biliyor. Suriye ise hali hazırda bundan uzak görünüyor ve hatta BAAS rejimimin güçlenmesi söz konusu.

*Bağımsızlık referandumunda ABD, “zamanı değil” ısrarlarına rağmen yapılması ve  yapılınca da “meşru görmüyorum” tutumuna rağmen bağımsızlığa yönelen Kürdistan siyasetine “bak gör bensiz halini” diyerek mesaj mı verdi? Olabilir!

*Bunlara, “emperyal çıkarların ön plana çıktığını da eklemek gerekir. Terazinin bir kefesinde haklı olan, haklılığını bağımsızlık referandumu ile de meşrulaştıran Kürdistan; diğer kefesinde ise Arap ülkeleri, İran ve Türkiye’nin oluşturduğu şer cephesinin ağırlık merkezi! Emperyalist ABD ve müttefikleri çıkarları gereği bu şer ittifakına yakın durdular. Özellikle ABD, Kerkük ve “tartışmalı bölgeler” konusunda Irak rejimi ile aynı dili kullanarak Peşmergenin 2014 öncesine çekilmesi yönünde bir siyaset izledi.” (ÖSP açıklamasından).

VI – Önce küçücük Kobanê üzerinden sonra 25 Eylül bağımsızlık referandumu üzerinden parçalar ve partiler üstü yurtsever bir siyasal kimlik, bir siyasal duruş mayalandı. Kobanê’de IŞİD işgaline karşı savaşta dört parçadan halklarımız, Kobanê’de ki etkin partinin kimliğini bilerek ama sorgulamadan destekledi; sonra daha çaplı daha tarihsel önemde bir adım olarak Güney Kürdistan’ın 25 Eylül bağımsızlık referandumunu da yine parçalar ve partiler üstü bir yurtsever duruşla destekledi.

Bu ülkesel, yurtsever duruşta halkımız/halklarımız; “kültürümüz, tarihimiz, acılarımız, sevinçlerimiz aynı kaynaktan/ aynı coğrafyadan akıp geldiği bilinciyle davrandı. Yani halkımız, parçalan arası parçalanmışlığı önce Kobanê, sonra bağımsızlık referandumunda Güney Kürdistan üzerinden aştı, siyasetimiz ise bu duruşun çok gerisinde! Partilerimiz değerlendirebilirlerse bu duruş Ulusal Kongre’nin zeminini oluşturur.

VII – En büyük Kürt nüfusu Türkiye denetimindeki Kuzey Kürdistan’da ama Türkiye’nin asimilasyon ve inkar dışında bir Kürt politikası yok. Çünkü içeride Kürdün yokluğu bölgede ise Kürdün mevcut kazanımlarının geriletilmesini merkezine alan politikasızlığı politika haline getirmiş. İçerde ve sınır ötesinde Kürtlerin yokluğu üzerinde kendini kuran Türk devletinin bu tutumu Kürtlere zarar verdiği gibi kendisi için de kırılma noktasıdır! Türk milliyetçi siyasetçi-aydın-yazarın aklı fikri Kürtlerde, öyle ki karabasan gibi rüyalarına giriyor! Dün Kerkük’le bugün Efrin’le yatıp kalkıyorlar!

VIII – Kuzey Kürdistan’da taş çatlatan sessizlik iki yıla yakındır devam ediyor. Niye, neden? Elbette OHAL var önemli bir faktör ancak taş çatlatan sessizlik tek başına OHAL ile açıklanamaz çünkü OHAL öncesinden başlamıştı. Bu taş çatlatan sessizliğin nedenleri irdelenirken başta kent merkezli çatışma olmak üzere nedenlerin derinlikli ve eleştirel irdelenmesi lazım.

IX –  Ekonomik krizin ayak seslerine AKP’deki siyasal kırılganlık ekleneceği söylenebilir. AKP iktidarı, Zarrab ve Man adaları davaları ile tam bir kuşatma altına girmişken, Trump’ın aptalca Kudüs açıklaması şimdilik AKP ve Erdoğan’a geçici bir nefes almasına yol açtı ama şimdilik. Denilebilir ki Trump, Filistin/Kudüs açıklamasıyla ve özellikle BM Genel Kurulu öncesi tüccar-tacir kimliğinin tipik göstergesi olan “ülkelere yardımı keseriz” beyanı ile şimdilik Erdoğan’a çalıştı.

NE YAPACAĞIZ? YA DA SOMUT ÖNERİLERİMİZ!

Değerli dostlar

İlk söz aldığımızda daha çok ülkemizin ve bölgenin çok kısa bir fotoğrafını sunduk, şimdi somut önerilerimizi özetleyeceğiz.

Birincisi; bu toplantının gündemi, “Kürtler Süreci Tartışıyor” gibi genel, ucu her yere açılan bir tartışmayı içeriyor. Birlik arayışlarının yeniden gündeme taşınması için ilk toplantı konusunun, “süreci tartışma” gibi yumuşak geçişi içermesi olumludur. Ancak bu bileşen adım adım ulusal ittifakta bir sonuca varmak istiyorsa, önümüzdeki ikinci toplantıya, “Parçalarda (Kuzey’de) ve parçalarüstü ulusal ittifak arayışları” gündemiyle Kuzeyli siyasi parti, belli başlı demokratik kurum ve şahsiyetleri çağırmalıdır.

İkincisi; bu toplantı Bileşeni, dört parçada ulusal demokratik hareketimizin kazanımlarını sahiplenmeli fakat günümüzde herkesi sorumlulukla aynayı ulusal hareketin yanlışlarına, eksiklerine tutmaya çağırmalı. Yaşanmışlardan ileriye ders çıkarmak amacıyla bu gereklidir. Somutta Kuzey Kürdistan’da yaşanan kent savaşına ve Güney Kürdistan’da yaşanan 16 Ekim yıkımında ayna partilerimizin yanlışlarına-eksikliklerine tutmaya çağırmalı ve ikinci geniş toplantı da bu mesele sorumlulukla ele alınmalıdır. “Diğer partiler neden gelmiyorlar” sorusunun yanıtının bir önemli yönü Güney olduğu kadar Kuzey’de de yaşananların sorumlu yapıcı eleştirilerle irdelenmesidir. Ancak o zaman Kuzey’de taş çatlatan sessizliğin nedenlerinin gerçekçi bir muhasebesini de yapmış oluruz.

Kuzey Kürdistan’da devam eden taş çatlatan sessizliğin nedenlerini ve Kürdistani partilere halktan gelen eleştiri ve güvensizliği birlikte dinlemek, göğüslemek ve aşılması için çözüm üretmek…Tüm bunlar geniş ulusal birliği dayatır yani önce Kürdistani birliği!

Üçüncüsü; bileşenimiz ulusal ittifak arayışları gibi somut gündemle çağıracağı tüm parti ve hareketlerimize, “ülkenin ve halkın çıkarlarını, parti programlarının önüne koyarak gelmeye” çağırmalıdır.

Tam da Kuzey’de ulusal ittifak arayışı dile getirilirken, DTK ve bileşenleri, tüm ulusal demokratik güçleri kapsayacak yeni ittifak yolunda DTK’nın aşılmasına açık olduklarını Kürdistan kamuoyuna özellikle de siyasal partilere deklere etmelidirler. Ulusal ittifakı temsil iddiasında olan DTK varken neden yeni bir ulusal ittifak? Bu sorunun yanıtı verilmeli. DTK tıkandıysa ve başından beri sadece bir parti/hareket ile anılır olmuşsa; bu durumun aşılması isteniyorsa… o zaman son dönemde sıkça ulusal ittifak diyen DTK bileşenlerinin DTK’nın yeni birlik yolunda aşılmasına açık olduklarını nedenleriyle açıklamaları gereklidir.

Dördüncüsü; toplantı Bileşeni son 25 yıldan beri Kürtler arası Birakûjiye yol vermedikleri için tüm ulusal demokratik partilerimize teşekkür etmelidir. Buradan kalkarak, ulusal ittifak yolunda Kürdü Kürde demokrat eline uzatmaya çağırmalıdır. Uzatmak zorunda çünkü sömürgeciler kanlı bıçaklı olsalar bile mesele Kürtler/Kürdistan karşıtlığı olunca nasıl da ezmek için ortaklaşıyorlarsa (son örneği İran’ın 16 Ekim’de Kürdistan/Kerkük için kurduğu işgal planına, tarih boyunca bölgesel rakibi olan Türkiye dahil sömürgeci devletlerin aktif olarak yanında yer almasıdır) Kürt siyaseti ise ülke ve halklarının özgür geleceği için demokratik ittifaka yönelmek zorunda!

Aynı yaklaşımla Bileşenimiz, tüm parti ve basın kurumlarımız ile bağımsız şahsiyetleri birbirlerini kriminal dil ile tariften uzak durmaya çağırmalı.

Beşincisi; Bileşenimiz Parçalanmış Kürdistan’ın oluşturduğu tarihsel trajedi koşullarında Kürt partilerinin zorunlu olarak izlediği, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” siyasetinin her kritik aşmada sömürgeci devletlerce, Kürtlere karşı kullanıldığının altını çizmeli. Son örnek İran’nın Kerkük işgali ve şimdi Rojava’da benzer tehlike vardır.

”Düşmanımın düşmanı dostumdur” siyaseti parçalanmış Kürdistan sürdükçe tümüyle aşılamaz ama Ulusal kongre ile asgariye çekilebilir. Ulusal Kongre bir ihtiyaçtır ancak parçalarda ulusal ittifak olmadan ya da atlanarak parçalarüstü Ulusal Kongre’nin kurulamayacağının altını çizmeliyiz. Unutmayalım ki ulusal demokratik güçlerimiz eğer birlik olurlarsa altında kalkamayacakları bir mesele olamaz.

Altıncısı; Bileşenimiz Kuzey’de önce Kürdistani ulusal ittifak sonra bu ittifakı temsilen Türkiye devrimci güçleriyle Demokrasi cephesine yönelmelidir.

HDP’den CHP’ye “Demokrasi cephesi kuralım” çağrılarının karşılığı dün de bugün de yok yani demokrasi cephesinde muhatap CHP değil. Ayrıca Türk milliyetçiliğinin “eyvah Kürdistan ile kuşatıldık” denildiği ve “Kerküke ile yatıp Efrin ile kalkıp kabus gördükleri süreçte, Devlet projesi olarak önüne konulma seçeneği hariç CHP Kürtlerle asla ittifaka yönelmez!

Zaten Kılıçdaroğlu da, basında çıkan HDP ile ittifak iddialarına ilişkin; “niye ittifak yapalım, biz CHP’yiz” yanıtını veriyordu. Yani “biz Cumhuriyet’i kuran partiyiz, Kürtlerle ittifak yapmayız” demek istiyordu. Adalet Yürüyüşü ile Kurultay’da ki dışlayıcı tavrı da bunun kanıtı.

Yedincisi; Bileşenimiz, Sayın Osman Baydemir’in kullandığı Kürdistan kelimesi nedeniyle TBMM tarafından cezalandırma tutumunu kınayıp Kürdistan’ın, Kürt milletinin yaşadığı ülkenin adı olduğunun altını çizmelidir.

Sekizincisi; Parçalarüstü bir jeopolitik araştırma merkezine ihtiyacımız var. Kürdistan’ın-Ortadoğu’nun-Dünya’nın yakın-orta-uzun geleceğin siyasi öngörü eğrisi oluşturulmasında, Kürdistan siyasetine objektif veri sunacak bir jeopolitik araştırma merkezininoluşturması dün Kuzey’deki barikat savaşları bugün 16 Ekim Kerkük işgali gibi yaşananlar nedeniyle bu daha da kaçınılmaz olmuştur. Daha somutta Kürdistan iktidarına, siyaset kadrosuna;

*Rusya-ABD-Britanya-AB-BM gibi küresel güçlerin Kürdistan-bölge-Dünya’ya bakış ve yönelimlerini anlık ve derinlikli izleyen;

*Kürdistan üzerinden kendi geleceklerini “tehlike” de görüp bölünme korkusuyla hareket eden İran ve Türkiye’nin, Kürdistan’da ki bağımsızlık adımı karşısındaki hareketlerinin görünen dış yüzüyle yetinmeyip derinden irdeleyen;

*ABD’nin Irak iç siyasetinde Abadi’ye oynadığı yani Irak seçimleri öncesinde Abadi’yi zora sokacak adımlar atmayacağı benzeri taktiksel yaklaşımlarını görüp siyaseti uyaran;

*Kuzey de halkların tepki ve eğilimlerini izleyen ve siyasete veri sunan…… partiler-parçalarüstü bir SİYASİ ÖNGÖRÜ KURUMU zaman geçirilmeden yaratılması varsa güçlendirilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Eğer 16 Ekim öncesi Dokan toplantısında başta YNK içerisindekileri gören ve dikkate alıp tedbir alınmasını siyasete öneren; Kuzey’de ise benzer bir çalışmayı kentlerdeki barikat savaşı öncesinde hazırlayabilen bir kurum olsaydı siyasetin yönelimi dolayısıyla sonuçlar farklı olabilirdi! Öncelikle Ulusal Kongre tartışmalarının yeniden yapıldığı günümüzde Jeopolitik Araştırma Merkezi daha fazla gerekli hale gelmiştir.

Sonuç olarak; Bileşenimiz parça ve parçalar üstü ulusal ittifak arayışlarında, başta partilerimiz olmak üzere bütün ulusal demokratik güçlerimizi zemini olmayan, olgunlaşmamış, sadece günü kurtaran yaklaşımlardan yani ERKEN DOĞUMDAN uzak durmaya çağırmalıdır. 24.12.2017

 

Sinan Çiftyürek

Özgürlük ve Sosyalizm Partisi

Genel Başkanı 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir