Genel Başkanımız Sinan Çiftyürek’in ÖSP 1. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmanın tam metni…

Değerli Yoldaşlar,

Hepiniz ÖSP Kuruluş Kongresine hoş geldiniz!

Hepinizi, ÖSP Merkez Yürütme Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum!

Kuzey Kürdistan komünist hareketinin bu önemli gününde:

Selam olsun, Kürdistan’ın dört parçasında halkımızın özgürlüğü uğruna mücadele edenlere!

Selam olsun, Kürdistan’da özgürlük ve sosyalizm mücadelesinin savaşçılarına!

Selam olsun Türkiye emekçi sınıflarının demokrasi ve sosyalizm mücadelesine!

Ve Kürdistan komünistlerinden Tahrir, Madrid, Atina, Wall Street, Sao Paulo ve Taksim Gezi’de ki ekmek, demokrasi, sosyalizm mücadelelerine bin selam!

Yoldaşlar,

100 yılı aşkın zamandan beri Kürdistan’da ulusal özgürlük ve sosyalizm uğruna mücadele etmiş, bedel ödemiş ve şehit düşerek yaşamını yitirenlerin anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

Zulme, kapitalist sömürüye karşı direnen dünya işçi sınıfının, ezilen halkların ve bu uğurda yaşamını yitiren dünya devrim şehitlerinin anıları önünde saygıyla eğiliyoruz! Kavgaları bizim kavgamızdır. Bayrakları Kürdistan’da elimizdedir, kararlılıkla taşıyoruz, taşıyacağız!

Yoldaşlar,

ÖSP I. Kongresi’nin toparlanmasında emeği geçen herkese yürekten teşekkürler. Zira ÖSP I. Kongresini gerçekleştirmemiz birçok açıdan önemliydi. Kongreye şimdiden başarılar dilerim. Kongremizin tutum ve kararlarıyla:

Halkımızın, işçi sınıfımızın ulusal özgürlük ve sosyalizm davası yolunda;

Dört parçada ulusal demokratik hareketin birliğini yaratması yolunda;

Kürdistan sosyalist kadın hareketinin örgütlenmesi ve özgürleşmesi yolunda;

Geleceğimiz olan Kürdistan sosyalist gençliğinin örgütlenmesine dinamizm katması yolunda;

Türkiye işçi, emekçi halklarının demokrasi ve sosyalizm mücadeleleri yolunda;

Yeni hamle olmasını diliyor, inanıyor ve herkesi bu uğurda mücadeleye çağırıyorum.

Yoldaşlar!

Süreç yoğun siyasal gelişmelerle yüklü, gelişmeler baş döndürücü hızda. Öyle ki Ortadoğu ve Kürdistan’da halklarımızın bugünü ve geleceğini belirleyecek ciddi gelişmeler yaşanıyor. Konuşmamda, bakışımızı özetleyeceğim.

 

Yoldaşlar!

Gün Kürdistan’da, Komünist Örgüt Olarak ÖSP’yi Güçlendirme Günü

Kuzey Kürdistan’da bir dizi parti ve örgütümüz var ancak ÖSP, bugün ulusal özgürlük ve sosyalizm mücadelesini bütünlüklü savunan tek parti. Öncelikle bunun bilincinde davranalım. Siyasetin Sosyalist Solu Olarak ÖSP’yi ülke siyasetinde sosyalist kimliği ile az çok var ettik, şimdi onu güçlendirip siyasetin ana direklerden biri haline getirme göreviyle yüz yüzeyiz.

Az çok siyasetin içerisinde olanlar, Türkiye’de olduğu gibi Kürdistan’da da siyasetin nasılda şirazesinden çıktığı, ölçü ve nitelik kaybına uğradığını bilir çünkü siyaset günübirlik yaşanıyor.

Biz başından beri esen rüzgâra göre yön değiştirmeden felsefemizin, ideolojik duruşumuzun siyasetini geliştirdik. Rüzgâr solda esiyorsa sol, sağdan esiyorsa sağ bayrağı kaldırmadık, kaldırmayacağız.

ÖSP, siyasette yeni bir soluktur

Kendi doğruları üzerinde kendini tarif eden bir ÖSP’nin siyasete özelde de Kürdistan siyasetine katacağı çok şey var, şimdiden çok şeyde katmıştır. İlkeli siyasetiyle Kürdistan ulusal demokratik hareketinde ÖSP şimdiden iz bıraktı. Çünkü ÖSP, siyasette yeni yaklaşımlar geliştirdi, geliştirecek. Bir yandan yüksek sesle ideolojik, politik ayrılıklarıyla kendini diğer partilerden ayırt ederken, aynı süreçte kendisini başkasının eleştirisi üzerinden kurmakta ısrarla uzak durdu. Bu duruşumuzu korumalıyız.

 

Sosyalizm içi farklılıkların partide varlığını savunan tek örgüt ÖSP

Marksizm zeminindeki ideolojik, teorik farklılıkları içeren komünist hareketin birliğini, yanı ideolojik çerçeve olarak ulusal ve sınıfsal kurtuluşu bütünlüklü savunan komünist/sosyalist iddiadaki herkesin yer alacağı bir partiyi hedefledik, ÖSP bu hedefin ürünüdür. Kısacası ideolojik farklılıkları örgüte dinamizm katan zenginlik olarak algılayan bir parti! İşte ÖSP ve işte farkı!

Bu perspektifi uygulamanın zor olacağını biliyoruz fakat bunu başaracak irade ve perspektife sahibiz. Sosyalist demokrasiye dayalı iç işleyişle farklılığımızdan gelen güçlüklerimizi, parti dinamizmi haline getirmek istiyoruz, getirebiliriz.

 

Güçlü Bir ÖSP ulusal demokratik hareketin kalıcı birliğinin de teminatıdır.

Kuruluşunun üzerinde geçen iki yıllık sürede ÖSP katıldığı üç konferansta aldığı tutum geliştirdiği yaklaşımlarla bunu kanıtladı. Kaldı ki bunu sadece biz söylemiyoruz, objektif bakan her yurtsever, demokrat, sosyalist ÖSP’ye ilişkin bu değerlendirmeyi yapabilir, yapan da var. Özetle Kürdistan parçalarındaki ulusal demokratik kazanımları, kazanımı olarak gören, sahip çıkan, dışındaki ulusal demokratik yapılarla ortak özgürlük paydası üzerinde birlikte yürümeyi hedefleyen bir komünist parti! İşte ÖSP!

 

Yaklaşan yerel seçimlerde ulusal demokratik birliği öne çıkaralım!

ÖSP bu seçimlerde parti olarak katılamıyor, katılma şartlarını yaratmış olsaydık yine de ulusal demokratik birliği savunmalıydık. ÖSP olarak yaklaşan seçimlerde gerek merkezi gerekse yerel düzeyde birlikte girmeyi önerdik önereceğiz ve ısrarlı davranacağız. İster birlik halinde ister bağımsız katılalım ÖSP’nin kent ve belediyecilik anlayışını propaganda edeceğiz, etmeliyiz.

 

Özgürlük mücadelesinde Federasyonu çözüm olarak öne çıkaralım!

Kürdistan’ın jeopolitiği hareketleniyor, coğrafyası beklenmedik hızda politik hatta ideolojik içerik kazanıyor. Kürt meselesi hızla Kürdistan meselesine doğru büyüyor, Ne demek bu?

Bu, bir halkın kurtuluşu ve coğrafyanın özgürleşmesi olarak kendini dayatmasıdır.

Bu, sömürgeci, ilhakçı rejimlerin, Kürt meselesini, Kürdistan meselesinden kopartarak kimi demokratik, kültürel haklarla sınırlandırma politikalarının karşılıksız kalmasının ilanıdır.

AKP hükümeti, bu koşullarda Kürt meselesinde bir ileri iki geri tutumunu sürdürüyor. Gerek bölgede gerekse içerden artan ulusal özgürlük basıncı nedeniyle Hükümet Öcalan ile MİT üzerinden “çözüm sürecini” başlattı. “Mesele çözüldü çözülüyor” derken kamuoyunda “süreç tıkandı” algısı yaygınlaştı ve Hükümet, Başkan Barzani’yi de sürece dahil ederek yeni mesajlar verdi. Erdoğan’ın 16 Kasım günü Amed’te ki konuşması bu gelişmelerin ürünüdür. Olguyu adıyla çağırmış olsa da Erdoğan’ın Kürdistan itirafı önemli.

Çünkü bu itiraf;

Dört parçada uzun yıllara dayanan mücadele sonucu, Kürt halkında özgürlük bilincinin dinamik ve kitlesel dayanak bulmasının ürünüdür.

Kuzey Afrika’da halkların özgürlük, demokrasi uğruna isyan ederek sokaklarda siyasete içerik katmalarının bölgesel, küresel etkilerinin yarattığı basınçtır. Dünyada baskı ve sömürüye karşı büyüyen mücadelenin yansımasıdır.

Artık, hiçbir güç Kürt meselesini coğrafyasında kopartarak bireysel, kültürel haklarla sınırlı demokratikleşmeye indirgeyemez. Yanı Kürt meselesi demokratikleşme sınırları içerisinde çözümlenemez!

Dolaysıyla demokratik reformlar uğruna mücadele ederken partimizin temel iktidar hedefi olan federasyonu, siyasal çözümün temeli olarak öne çıkaralım.

 

Yoldaşlar

Amed davetinde, Erdoğan’ı gibi Barzani’nin de hesapları vardır.

Erdoğan ve AKP; “süreç tıkandı” algısını kırabilmek amacıyla süreci yeniden formatlamak; yaklaşan yerel seçimlerde muhafazakar hatta ulusal duyarlılığı olan Kürt seçmenine Barzani kişiliği üzerinden de sıcak mesajlar iletmek; başkanlık yarışında elini şimdiden güçlendirmek ve enerji kaynakları konusunda yeni anlaşmalar yaparak Güney Kürdistan, özelde KDP ile ilişkileri derinleştirerek İran’a karşı bölge hegemonyasında elini güçlendirmek istiyor.

KDP ise; bölge siyasetinin, Rusya ve ABD’nin başını çektiği (Doğu-Batı) eksenler etrafında ayrışmasının yarattığı risklerin Güney’e özelde de kendisine yansımasını ortadan kaldıramazsa bile asgariye indirerek sıkışıklığı aşmak için, Türkiye ile ilişkileri derinleştirmek ve Türkiye üzerinden Batı’ya açılmak, dolaylı da olsa Kuzey’de meselenin çözümüne de katkı koymak istiyor.

 

Hükümet zaman geçirmeden somut adımlar atmalıdır.

Erdoğan Amed’te “cezaevlerinin boşaldığı, dağdakilerin indiği günleri göreceğiz” diyerek iyi şeyler dile getirdi ancak iyi şeyleri pratikte de gerçekleştirirse söylenenlerin anlamı olur. Dolaysıyla ÖSP olarak Hükümet’e çağrıda bulunuyoruz: zaman geçirmeden 16 Kasım Diyarbakır’da söylediklerin dahil çözüme dönük adımları bir paket halinde Meclise getir ve yasallaştır!

Kürt meselesinin çözümüne dönük önemsediğimiz diğer iki şeyden biri; atılan, atılacak adımlar Meclisten geçerse ancak o zaman bir anlamı olur yoksa sadece hükümet tasarrufuyla sınırlı her adım yarın hükümet değiştiğinde sahipsiz kalma riski vardır. Eğer Meclis bağlayıcılığı oluşmamışsa yeni hükümet rahatlıkla “bu adımlar AKP hükümetini bağlıyordu, beni bağlamaz” diyebilir.

İkincisi; Kürt cephesinde çözümün adresi, ne kadar etkili ve yetkili olursa olsun kişi yerine ulusal demokratik hareketin temsiliyetine dayanması gerekliliğidir.

Yoldaşlar!

AKP’nin klasik bir hükümetten öteye, Putinizmin İslam versiyonu rejimini kurma arayışında olduğu, Erdoğan’ın bunda ısrar ettiği koşullarda temel hak ve özgürlükler uğruna mücadele önem kazanıyor. Bu süreçte ÖSP olarak;

*Bundan böyle dağdakilerin sivil siyasete dahil olduğu, cezaevlerinin boşaltıldığı, sokaklar üzerindeki polis devleti baskısının kaldırıldığı siyasal ortam için mücadeleyi yükseltelim.

*Özellikle cezaevlerindeki gazeteci, öğrenci ve siyasi tutukluların derhal serbest bırakılmasını merkezine alan bir propaganda geliştirelim.

* Başbakan “süreçten geriye dönüş yok” tutumunda kararlıysa öncelikle; dün devletin silah zoruyla köyünden, beldesinden kopartılan milyonlarla insanın tekrardan toprağına dönmesi için ekonomik, sosyal ve güvenlik koşulları oluşturulmalı.

*Başbakan “silahlar sussun siyaset konuşsun” diyorsa Köy Koruculuğunu feshetmelidir? Kürdistan’ın dağlarına ve neredeyse her sınır noktasına kalekollar yapılması ve Nusaybin Qamışlo arasındaki utanç duvarı sonlandırılmalı.

*Alevi (Kızılbaş) halkımızın inançlarını, tam da inançları gereğince özgürce yaşabilmelerinin önündeki engeller bir an evvel kaldırılmalıdır.

*Sokak, mahalle baskısının yanı sıra polis baskısını en çok yaşayan LGBT’lerin kendi yönelimleri doğrultusunda yaşayabilmelerinin ortamı sağlanmalı ve talep ettikleri yasal değişiklikler gerçekleştirmelidir.

*Kamusal alanda Türban’ın önündeki engellerin kaldırılması olumlu bir adımdır ama asıl önemli olan inançlı ya da ateist vatandaşın kendi inancını mülkiyet ve siyasetin (iktidarın) basıncı olmadan özgür yaşayabilmesidir.

 

Gelişen vahşi kapitalizme karşı sınıf mücadelesinin önemi ve ÖSP!

Türk devleti, Kürdistan’ı, Güney Kafkasya’dan Mısır’a uzanan coğrafyada kapitalizmin atölyesi haline getirmek istiyor. Nasıl ki Çin bugün dünya kapitalizminin ucuz atölyesi işlevini üstlendiyse, Kuzey Kürdistan’a da bölgenin atölyesi işlevi yüklenmiş bulunuyor ki bunu Bakan Çağlayan, “Doğu ve Güneydoğu’yu Türkiye’nin Çin’i yapacağız” diyerek açıkça dile getirdi. Uzatmadan belirteyim; artık sadece Kürdistan’ın sınır kentleri değil Diyarbakır, Van gibi iç kentleri de vahşi kapitalist gelişmeye derinlemesine açılıyor.

Ciner Grubu’nun 800 milyon dolarlık Şırnak-Silopi Termik Santralını yapması; TÜSİAD, MÜSİAD gibi sermaye kurumlarının yönetim toplantılarını Cizre, Batman gibi yerlere kaydırması, kapitalizmin derinlemesine geliştiği, gelişeceğinin verileridir.

Kapitalizmin hızla Kürdistan’da gelişmesi demek;

İşçi sınıfının da nicelik olarak büyümesi demektir ki büyüyen işçi sınıfının ekonomik, sosyal sorunları da çığ gibi büyüyor.

Hükümetin geliştirdiği “Ulusal İstihdam Stratejisi”nin uygulama alanı da ağırlıkla Kürdistan olacaktır. Kürdistan işçi ve işsizlerini; vahşi kapitalizme özgü süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, kiralık işçilik, düşük ücret ve uzun çalışma saatleri, sendikasız güvencesiz çalışma bekliyor.

İşte, Kürdistanlı işçi, emekçilerin ekonomik, sosyal sorunları ve ÖSP’nin öne çıkan görevleri!

Kürdistan’da kapitalist gelişme ulusal açıdan da rejimin elini güçlendirecek çünkü kapitalizmin gelişmesi demek Diyarbakır-Ankara arasında entegrasyonun güçlenmesi, entegrasyon ise peşi sıra asimilasyonu geliştirir, geliştiriyor da!

 

Yoldaşlar

Kapitalizm doğa ve çevreyi bitiriyor

Öncelikle bu küresel bir meseledir. Küremizin ateşi yükseliyor radikal tedbirler alınmazsa yarın yaşayacak bir dünyamız olmayacak. Kürdistan’da da gelişen kapitalizm beraberinde doğa ve çevrenin tahribini derinleştiriyor. Kent ve kırsal alanda sanayileşmenin yarattığı çevre kirliliği, ardı arkası gelmeyen baraj, termik ve HES’lerin inşası doğa ve çevrede ağır sonuçlar doğuruyor, doğuracak.

Ayrıca kentleşmede dev beton blokları sadece Antep, Diyarbakır’da değil artık Cizre, Çölemerg, Van’da da yükselmeye başladılar. Yani tek tip, standart, zevksiz ve sağlıksız beton bloklar her yerde yükseliyor. Kürt halkı şimdilik “aaa ne iyi beton evimiz var” diyebilir çünkü şu an talep öncelikle “bir evimin olması”nı karşılamaya dönüktür. Yaşamsal ihtiyaç karşılandıkça yarın “nasıl olursa olsun bir evim olsun” yerini çevre, doğa ve insan yaşamıyla uyumlu “bir evim olsun”a bırakacaktır. ÖSP bunu hedefliyor.

 

Türkiye sosyalist hareketiyle ilişkilerimiz yok denecek kadar zayıf

Öncelikle belirtelim ki ÖSP olarak Türkiye devrimci hareketiyle politik ilişkilerimiz oldukça zayıf. Bizim ilişki için yeterince çaba sarf etmediğimiz söylenirse doğrudur. Fakat asıl mesele hâlihazırda zayıf dolaysıyla çekim gücünden yoksun olmamızdır. Üzülerek belirtelim, Türkiye sosyalist partileri doğru olanla ilişkilenmek yerine güçlü olanı esas alıyorlar. Güçlü olan bugün için PKK, BDP çizgisidir. Diğer neden ise, ÖSP’nin Kürdistan’da taşıdığı komünist parti kimliği Kemalizm etkisindeki yapıları rahatsız etmesidir.

Antiemperyalizm perdesi altında ezen ulus milliyetçiliğinin etkisinde olmayan, Kürdistan’da komünist partiyi tanıyan örgütlerle ilişkileri geliştirelim. Yanı sıra Dünya komünist hareketiyle de ilişkimizi güçlendirerek II. Kongremize güçlü dış katılım için şimdiden çalışmalıyız.

Kürdistan parçalarında ki komünist hareketle ise özelde, kapitalizme karşı işçi sınıfı mücadelesi ve örgütlenmesi üzerinde ortaklaşmanın yollarını aramalıyız.

Artık Ortadoğu’da Kürtsüz Siyaset Denklemi Kurulamıyor Ancak…. !

Suriye’nin Libya olmadığı, yıllardan beri yerleştiği bölgesel, küresel denklem nedeniyle BAAS rejiminin erken yıkılmasını bekleyenlerin hüsrana uğrayacağını yazdık. Öyle de oldu. Suriye üzerinde yaşanan bölgesel ve hatta küresel hesaplaşmada, birinin diğerini kesin yenilgiye uğratamaması nedeniyle uzlaşmayla sonuçlanma eğilimi öne çıktı.

Sonuç Rusya ile ABD, Suriye üzerinden Ortadoğu’da uzlaştılar. Ortadoğu bu kez Rus-ABD patentli bir ön anlaşmayla ameliyat masasına alınmış gibi.

Bölgeye dönük Rus-ABD uzlaşmasıyla, Ortadoğu’da miadını tamamlamış Fransız-İngiliz yapımı Sykes-Picot anlaşmasının toprağa gömüldüğü; İran ve Türkiye gibi bölgesel aktörlerin buna uygun bölge politikalarını yeniden dizayn etmeye başladıkları; İran Batı ve komşularla “sıfır sorunlu” politik arayışlara girerken Türkiye ise Irak ve sorun yaşadığı diğer komşularla politikalarını gözden geçirip “sıfır sorun”lu dış politikaya dönme arayışında.

Yoldaşlar,

Rus-ABD güç dengesinde, mevcut bölge statükosu devam edecek zemin bulabilir. İşin içinde Rusya ve İran, Suriye gibi bölge müttefikleri varsa, mevcut statükonun devamı hedeflenecek demektir ki statükonun korunması Batı ekseninde olmasına rağmen Türkiye’nin de hedefi.

Yoldaşlar,

Küresel, bölgesel aktörler Ortadoğu’da Kürtler hesaba katılmadan siyaset yapılamayacağını görüyor çünkü bölgede siyaset denklemi Kürtsüz kurulamıyor. Kürtler için devletleşme (bağımsızlık, federasyon) zemini güçleniyor ancak iç bölünmeler, bu zemini kullanmalarında başlıca engeldir. Kürdistan siyasetinde ki iç bölünmeye, Doğu-Batı ekseninde ki ayrışmalar da eklenirse (ki ekleniyor),  21. yüzyılın Kürtlerin yüzyılı olmayacağı gibi Kürtlerin içerisinde eli bulunan aktörlerin işini de kolaylaştıracaktır.

 

Yoldaşlar,

Kürdistan siyaseti, bölgenin iki önemli gücü olan İran ve Türkiye’ye özel dikkat etmelidir. Zira bu iki devlet 400 yılı aşkındır Kürdistan’da egemen olmanın her türlü oyun ve taktik deneyimine sahip. Doğu ekseninin bölgedeki militan gücü İran, Rusya ile birbirini bütünleyen perspektifle Kürdistan meselesinde hamle üstüne hamle yapıyor. İran, PKK ile ilişkilenerek Doğu Kürdistan’ı stabilize etmenin yanı sıra Rojava ile de ilişkilenmeyi; Goran, YNK üzerinde de Güney içerisinde ki siyasi etkisini güçlendirmeyi hedefleyerek bölgede, Kürdistan meselesinde Türkiye’yi dengelemek hatta ön almak istiyor.

Yoldaşlar

Doğrudur bölgede Kürtler olmadan siyaset denklemi kurulamıyor fakat Kürtler de derin bir iç bölünmeyi yaşıyor.  KDP’nin “İran, Irak, Suriye arasında sıkıştığına” dair çok şey söyleniyor ve yer aldığı Batı ekseni nedeniyle de söylenenler kısmen doğrudur ancak sıkışan sadece KDP’nin değil Güney Federasyonudur. Bu nedenle KDP, çıkışı Türkiye üzerinden görüyor.

Güney Kürdistan siyasetinin dün İran-Irak arasındaki siyasal bölünmesine bugün İran ve Türkiye arasında ki bölünme eklendi. Behdinan ağırlıklı siyaset Türkiye  (Batı ekseni) ile ilişkilenirken, Soran ağırlıklı partiler İran’a (Doğu eksenine) yakın duruyorlar.

Benzer ayrışma Rojava’da yaşanıyor. ENKS ile EGRK’nin, “Desteya Bilind a Kurd” (DBK) çatısı altında birleştiler ama uzun süredir DBK çalışmıyor, fiilen Doğu-Batı ekseninde ikili yapı pratiği sergiliyor. Kuzey Kürdistan’da da tablo Güney ve Batı’dan farklı değil. Kürt örgütleri ÖSP hariç ağırlıkla Doğu ya da Batı eksenli davranıyorlar.

Kısacası, Kürdistan demokratik siyaseti yaşadığı derin iç bölünme nedeniyle; yüzleştiği ve kendisinin de ağır bedeller ödeyerek hazırlanmasında rol üstlendiği tarihsel fırsatları kaçırmamak için öncelikle bir Pers, bir Osmanlıya dayanma benzeri bölünme hızla aşılmalı. Bunun aracı olarak ulusal kongre zaman geçirilmeden gerçekleştirilmeli. Ancak KNK ile siyasetteki iç gerilimler aşılablir ve BM’ye başvuru yolu açılabilir.

Kürt siyaseti iç gerilimlere rağmen, Rojava’ya sahip çıkmalıdır.

Rojava halkı on yıllarca Güney ile Kuzey’in ağır yükünü taşıdı, bir lokma ekmeklerini paylaştı. Şimdi zor durumda olan Rojava halkı dayanışma bekliyor. Partimiz daha ilk günde Amed’te Rojava ile kurulan dayanışma platformunda yer aldı, kimi etkinlikler geliştirildi, dayanışma örgütlendi. Yeterli miydi değil.

Tarih boyunca, Rojava tıpkı coğrafyası gibi siyaseti de Kuzey ve Güney Kürdistan’dan etkilenmiş dahası bu parçalardaki siyasetlere paralel şekillenmiştir ki şimdi de ağırlıkla böyledir. Böyledir diye, Kuzey ve Güney’in  siyasal partileri arasındaki gerilimin bedelini Rojava halkı ödememeli diyoruz.

Küremiz ekonomik ve sosyal olarak ciddi gelişmelere gebe

Yoldaşlar

Öncelikle bir tespitle başlayalım: Hatırlayın, Sovyetler Birliği yıkıldıktan hemen sonra ABD için ilan edilen “küresel imparator” tezi solda, sosyalist harekette de yankısını bulmuş ve “tek kutuplu” emperyalist dünya, “ABD çağdaş imparator” gibi tezler üretilmişti. Peki ne oldu? Suriye üzerinden bölgede Rusya-ABD anlaşmasının gerçekleştiği şu günlerde Negri ile Hardt ve yandaşlarının sesi çıkıyor mu? Hayır! Hepsi dut yemiş bülbüle döndüler!

Biz tartışmanın ilk gününde tek kutuplu emperyalist dünyanın mümkün olmayacağını belirtmiştik.

ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Almanya gibi belli başlı küresel güç merkezlerinden; kimisi ekonomik, askeri, kültürel emperyalizm ile kimisi ağırlıkla ekonomik, kültürel emperyalizm ile kimisi de ağırlıkla askeri emperyalizmle ön planda.

Eşitsiz gelişim yasası gereğince küremizde emperyalist güç merkezlerinin adresi ve sıralaması değişiyor ama kapitalizm sistem olarak egemen oldukça birden fazla güç merkezi de (çok kutupluluk) varlığını koruyacak.

 

Kapitalizm insanlığın sorunlarını çözemiyor

Kapitalizm, krizini kalıcı olarak aşamıyor, aşamazda. Üretimde teknolojinin sağladığı büyük verimliliğe yanı robotların üretimde büyüyen varlığına rağmen kriz aşılamıyor çünkü robotlar üretiyor ama tüketemiyor!

Batının, kapitalizm krizini büyük Doğu üzerinden çözme arayışları da çare olmuyor. Olmuyor, çünkü ABD, Fransa, İngiltere kendi krizini Çin, Bangladeş, Hindistan gibi Doğu üzerinde çözmek isterken Paris ile Pekin’in, Londra ile Yeni Delhi’nin sorunları daha fazla ortaklaşıyor. Olmuyor, çünkü “bakir” Doğu, küresel kapitalizmin tüketim talebini kaldıramaz. Hatta “daha fazla tüketim” diyen aç gözlü sermayenin yükünü değil Doğu, değil bir dünya, bu gidişle iki dünya bile taşıyamaz!

Kapitalizmin krizinin sonuçları ağırlaşıyor

*Dünya’da gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tırmanan ülke borçlarıyla;

*Her yıl borç tavanını yükseltme üzerine yaşanan krizle devlet kepenklerini indiren dünya kapitalizminin motor gücü ABD ekonomisinin düştüğü durumla;

*Serbest piyasa şarkılarına rağmen yükselen ekonomik milliyetçilikle paralel devletlerin ekonomiye aşırı müdahalesiyle;

*Paris, Berlin, Londra’da yaygınlaşan açlık ve dilencilikle;

*Dünya’da açlıkla mücadele eden kişi sayısının 1 milyarı aşmış” olması ve “her yıl milyonlarca insanın açlıktan hayatını kaybediyor” olması gerçeğiyle;

*Nihayet açlıktan kırılan Afrika gerçeğiyle; insanlık, kapitalizmin utanç ve çözümsüzlüğünü yaşıyor!

Özetle, kapitalizm insanlığın sorunlarını çözemiyor, küremiz ise artık kapitalist tüketim toplumunun yükünü taşıyamıyor.

 

Yoldaşlar

Kapitalizme karşı küresel direnişin ana çizgileri

Dünyada emek de sermaye de kendi perspektifinden yeni düzen arıyor. Sermaye iktidarları beş daimi üyenin her şeyi belirlediği mevcut BM sistemi ile sorunlu.  Hem bu açıdan hem de yeni güç dengelerine göre yeni arayışları var.

Dünya emek ve komünist hareketi ise, kapitalizmi köklü aşacak yeni sosyalist alternatifi yaratma arayışında. Bu arayışı;

Kuzey Afrika, Avrupa, özelde de Atina, Wall Street, Sao Paolu, Taksim Gezi’de kapitalizme ve siyasal baskılarına karşı direnerek sürdürdüler.

Kiminde; özgürlük, demokrasi ve ekmek talebi eşit ağırlıkla dile getirildi.

Kiminde; özgürlük, demokrasi mücadelesi ekmek talebine oranla bir adım öndeydi.

Kiminde; özgürlük ve demokrasinin yanı sıra sosyalizm talebi de sokaklara taşındı.

Ama ortak payda olarak şunları söyleyebiliriz:

Siyasette en büyük zorun kitlelerin zoru olduğunun bir kez daha kanıtlandığı; siyasetin parlamentonun dar koridorlarında belirlenmekten kurtarılarak sokakta içerik kazandırıldığı; Doğu, özelde Arap halklarının yeniden kendi tarihlerinin özneleri olarak siyaset sahnesine çıkmaya başladığı görüldü. Bunları, 21. Yy da kapitalizme, siyasal iktidarlarına karşı direnişin ön adımları olarak görebiliriz. Halkları, demokratik isyan haklarını kullandılar, kullanmaya çağırıyoruz.

 

Yoldaşlar, bitiriyorum

Parti olarak ülke, bölge ve dünya siyaset gündemini ana hatlarıyla doğru okuyoruz ama bu okumaya paralel pratiğimiz yetersiz. Doğru politikalarımız var ama uygulama kapasitemiz oldukça zayıf! Dolaysıyla yine aynı yere varıyoruz: sokağa müdahale edebilen bir ÖSP’yi yaratmamız gerekiyor. Somutta:

*Partinin taktik politikalarda esnek davranabilen bir kadroya ulaşmak için;

*Yerel ve merkezi olarak gündemini belirleyebilen örgütsel yapılanma için;

*Sokağın, sosyal eleştirinin sesi olabilen bir ÖSP’ye ulaşmak için;

*Sağlam işçi, yoksul kitle damarını arkalamış bir ÖSP’yi yaratmak için;

*Partide merkez ile yerel düzeyde birbirini tamamlayabilen takım çalışması için;

*Her kademesinde sosyalist demokrasinin işlediği bir ÖSP için;

* Ve “her ne pahasına olursa olsun” karar ve yaratıcılığıyla, ÖSP’yi büyütmede kararlı  davranacak bir kadro yapısına ulaşmak yolunda…..!

Hepinizi mücadeleye çağırıyoruz!

Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkürler, saygılar sunuyorum!

Yaşısın ulusal özgürlük ve sosyalizm mücadelemiz!

Yaşasın özgür ve demokratik Kürdistan!  20- Kasım 2013

Sinan Çiftyürek

Özgürlük ve Sosyalizm Partisi

Genel Başkanı

 http://www.youtube.com/watch?v=axd8veKJS6A&feature=youtu.be

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir