Değerli katılımcılar!

 

Hepinizi Özgürlük ve Sosyalizm Partisi adına saygıyla selamlıyoruz.  Konferansın, savaşın durmasında ve halkımızın özgürlüğü yolunda olumlu karar ve yönelimlerle sonuçlanmasını diliyoruz.

Halkımıza dayanılması zor acıların yaşatıldığı şu günlerde acıları bir parça da olsa dindirmeyi ve Kürdistan meselesinin çözümüne katkı koymayı amaçlamış bu Konferansın düzenlenmesinde emeği geçen herkese Partimiz adına teşekkürlerimizi sunuyoruz!

 

*Aylardan beri Varto, Silvan, Cizre, Sur, Silopi de halkımıza dayatılan savaşta yaşamını yitiren insanlarımızı saygıyla anıyor ailelerine ve halkımıza başsağlığı diliyoruz!

 

*Kürdistan’ın diğer parçalarındaki özgürlük mücadelesini selamlıyoruz! Güney Kürdistan’ın bağımsızlık yönündeki adımlarını destekliyor ve bu kritik süreçte Güneyli siyaseti kendi iç demokrasisini güçlendirmeye, bir süredir devam eden, giderek krize dönüşen başkanlık meselesini biran evvel çözmeye çağırıyoruz!

Rojava Kürdistan’ının siyasal/idari statü yönündeki mücadelesini destekliyoruz. Başta PYD olmak üzere Rojavalı siyasetimizi, Rojava’da Kürt ulusal ittifakı için daha fazla çaba harcamaya çağırıyoruz.

İran’ın, Batı ile nükleer anlaşma imzalamasıyla birlikte Doğu Kürdistan’a bölgesel-küresel destek ve ilginin zayıflamasına rağmen, Doğulu halkımızın mücadelesinin yeniden güçleniyor olması diğer olumlu bir gelişme.

 

*128 akademisyen-aydının, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlığı altındaki tutum ve çağrısını halkımızla güçlü bir dayanışma adımı olarak görüp destekliyoruz. AKP hükümetinin, aydınlara dönük başlattığı soruşturma, gözaltı gibi baskıları kınıyor akademisyenlere dönük cadı avını derhal durdurmaya çağırır!

 

*“Yılda 50 milyon insanın açlıktan öldüğü”, “Dünyanın en zengin 62 kişisinin servetinin, dünya nüfusunun yarısını teşkil eden en yoksulların toplam servetine denk geldiği” kapitalist dünyada; kapitalistlerin, kapitalizm eleştirisini timsahların gözyaşı dökmesi olarak görüp küresel emek güçlerini dünya da eşitlik adalet için mücadeleye çağırıyoruz!

 

Değerli katılımcılar

6-7 Şubat 2016 Konferansı’nın her üç maddesi de önemlidir ve inanıyoruz ki konu üzerinde gerek sunumlar gerekse söz alıp konuşanlar önemli katkılarda bulunacaklar. Düzenleyici siyasal partilere son şık ile ilgili sunum hakkı tanındığından “Çözüm perspektifi ve yolları” başlıklı gündem ile ilgili görüşlerimizi sizinle paylaşacağız!

 

Şubat 2016 Konferansı öncelikle SAVAŞIN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ üzerinde güçlü basınç oluşturulmalı!

Dünya kamuoyu ve Türkiye halklarının gözü önünde kentlerimiz tankların top mermileri ile dövülüyor! Niçin, neden?

Dolmabahçe’de siyasal çözüm arayışı tıkanınca, 7 Haziran seçimlerinde AKP beklediğini alamayınca ve önemlisi Rojava’da Türk devletinin hesapları tutmayınca… devlet ve hükümet savaş siyasetine sarıldı. Çünkü Devlet, seçimlerin ortaya çıkardığı Kürdistan haritasını kabullenmemişti, AKP ise salt iktidar çoğunluğunu yitirirken, Erdoğan’ın da başkanlık hesapları bozulmuştu! Zaten halkımıza savaş ilanı da bu üç gelişme üzerinden oldu.

Dolaysıyla Kürde savaş ilanında, devletin milli çıkarlarıyla ile AKP’nin siyasal çıkarları örtüştü.

Devlet ve hükümet halkımıza yeniden savaş için bahane arıyordu ve aradığı bahaneyi PKK’nin kentlerde ilan ettiği silahlı barikat savaşında buldu. Hendek/barikat bahanesiyle halkımıza açılan topyekûn savaşla Kürt meselesinde yeniden askeri politikalara dönüldü! Devlet ve hükümet “çözüm” adına Kürt meselesinin kendisi yerine salt sonuçlarıyla uğraştıkça “bu iş yeniden karakolda bitecek” uyarısını yapmıştık! Neler yapılıyor?

 

*Tank ve TOMA’lar gölgesinde mahalleler boşaltılıyor, tankların namluları evlerin bahçe ve pencerelerinden içeri sokulacak kadar halkı baskı altına alıyor!

 

nsanlarımızın ölü ve yaralı bedenleri günlerce sokak ortasında kaldırılamıyor. Apartman bodrumlarına sığınmış yaralılar günlerdir onca çabaya rağmen ambulansla alınmalarına izin verilmiyor!

 

*Bir halk, beyaz bayrak açarak yaşadığı kentte göçüyor!  Cizre, Sur, Silopi’de insanların evinde güvenli yaşamaları bir yana her şeylerini bırakıp kaçmaları bile ancak beyaz bayrak açarak gerçekleşiyor. Yanı kaçmak bile artık güvenli değil!

 

*Türk rejiminin tankla, topla “kamu güvenliği” ve “halkın can-mal güvenliğini sağlayacağım” diye Sur, Silvan, Cizre gibi kentlerimizde halkımızın ne canı ne de malı kaldı!

 

*Türkiye basın ve kamuoyunun “görmedim-duymadım-bilmiyorum” tavrına karşı çıkan Ayşe Öğretmen, “Burada yaşananlara sessiz kalmayın. Görün, duyun ve artık bize el verin.

Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın” dedi diye adeta linç edildi.

 

*Türkiyeli aydınlar “Sizin bu yaptığınıza ortak olmayacağız” deyince devlet ve hükümet yetkilileri, yandaş medya peş peşe “vatan hainleri”, “alçaklar”, “tiksiniyorum” diye saldırıp savacıları, YÖK başkanını harekete geçmeye çağırdılar.

 

Değerli katılımcılar!

Uzatmaya gerek yok olanları hepiniz görüyor-izliyor-yaşıyorsunuz! Mesele ne/neler yapacağımızda!

 

*Kürt siyaseti bir an evvel ortak tutumla; devlet ve hükümetin bu savaş politikasına karşı durduğunu; Devletin, ulusal özgürlük mücadelesi karşısında silahla bir yere varamayacağını ilan etmelidir! Kısacası Devlet yüz yılı aşkındır, Kürdistan meselesini silah ve asimilasyonla çözemedi, bundan böyle de çözemeyeceğinin altı çizilmelidir!

 

*AKP hükümetine; bunca yıkım ve kan üzerinden artık Kürtleri yönetmeniz çok zor. Bir an evvel savaşı durdur, kentlerde ki tank ve özel kuvvetleri geri çek, siyasal çözüm zemini oluştur çağrısı yine ortak yapılmalıdır.

Kürt siyaseti yine ortak tutumla; Devleti, fiili OHAL uygulaması ve sürdürülen operasyonları derhal durdurmaya; “önce silahlı hareketi bitirelim, sonra çözüm başlar” söylemini geride bırakarak adım atmaya, silah meselesi ile Kürt meselesini ayrı ayrı ele almaya çağırmalı!

 

*Devletin ve AKP hükümetinin, Kürt ve Kürdistan meselesinin salt sonuçlarını ortadan kaldırmakla sınırlı siyasetinin bugüne kadar çözüm üretmediği tersine çözümsüzlüğü derinleştirdiğinin altı çizilmeli. Tanklarla yakılıp yıkılan yerlerde “kentsel dönüşümlerle” meseleyi çözemeyeceği vurgulanmalıdır.

 

*AKP’ye, “makul-makul olmayan Kürt” tanımıyla Kürtleri ayrıştırmaktan, karşı karşıya getirmekten vazgeçip çözüm üretmeye çağrılmalı. Silah meselesinin çözümünü PKK ile müzakere etmeye çağrılırken, Kürt meselesinin çözümünde ise, muhatap bütün zenginliğiyle Kürdistan ulusal demokratik hareketini temsil edecek olan bir Temsili Heyet ile müzakereye çağrılmalı.

 

Çözüm, öncelikle devlet ve hükümetin, Kürt/Kürdistan meselesini kabullenip çözüm üretmesinden geçiyor.

Çözüm, Türk devlet ve hükümetinin, halkımızın ulusal kendi kaderini tayin hakkını (özerklik, federasyon, bağımsızlık) özgürce kullanmasını tanımasından geçiyor. Ana dilde eğitim-öğretim başta olmak üzere meselenin çözümüne dönük adımları atmasında yatıyor.

Çözüm, güncelliğini koruyan ve Kürt meselesinin çözümünü de doğrudan etkileyecek olan yeni anayasa yapımında; Kürtlerin, yok sayılan diğer halkların ve baskı altındaki inançların varlığı ile haklarının yer almasındadır.

 

Değerli dostlar!

Kürt siyaseti açısında da Çözüm, sivil siyasetin güçlü çıkışında aranmalı dolayısıyla Kürtlerin, Devletin savaş siyasetine yanıtı bugün silah olmamalı! Kobanê ile Cizre, Suriye ile Türkiye aynı kefeye konularak “Cizre’yi Kobanê yapacağım” demenin bugün karşılığı yoktur. Kentlerimiz yakılıp yıkılmasıyla Kobnê’ye dönüştürüldü fakat sonucunun Kobanê gibi olmayacağı ilk günden belliydi. Çünkü Türkiye Suriye değildi!

Devletin silahla bir yere varamayacağını herkesten çok PKK biliyorsa, tek yanlı da olsa silahları susturup halkın savaşa karşı öfkesini demokratik yollarla ortaya koymanın zeminini hazırlamada katkıda bulunmalı. Çünkü Çözümün anahtarı, halkımızın meşru demokratik isyanında! Kuzey’de bugün çıkış yolu, sivil itaatsizliğe dayalı statü arayışında. Partilerimiz ortak tutumla, siyasal statü başta olmak üzere halkı temel ulusal demokratik talepler uğruna mücadeleye çağırmalı!

 

Şubat Konferansı, başta Kuzey Kürdistan olmak üzere ULUSAL İTTİFAKA hizmet etmeli!

 

Değerli katılımcılar;

Afganistan-Ukrayna-Mısır üçgeninde 20 yıldır postmodern savaş sürüyor ve sanırım daha 15-20 yıl daha da sürecek. Bu üçgende, savaş savaş gibi barış da barış gibi yaşanmıyor. Söz konusu üçgenin merkezinde de Kürdistan yer alıyor. Dolaysıyla halkımız lehine fırsatlar kadar tehlikeli bariyerler de var. Fırsatları lehimize kullanmanın ve engelleri aşmanın yollarından biri gerek parçalarda gerekse parçalar arası ulusal ittifaktır!

Kürt siyaseti bugün ulusal ittifaka yönelmeyecek de ne zaman yönelecek?  Eğer Rojava kendi içerisinde ulusal ittifakını gerçekleştirmiş olsaydıCenevre’de temsili gerçekleşebilirdi!Rojava’da ’in Cigerxiw’in “eger hûn nebin yek, hûnê herin yek bi yek” (yanı ulusal ittifak kurmazsanız telef olursunuz birer, birer) dediği gerçekleşti. İki farklı eksen Ulusal ittifak kurulmayınca TEV DEM (PYD) de ENKS de Cenevre’ye katılamadı!

Daha birkaç gün önce gördük ki, Rojava’da PYD’yi destekleyen ABD ve Rusya bile çıkarları gereği; Türkiye, S. Arabistan ve Katar bloğunun karşı tavrı nedeniyle geri adım attılar.

Kürlerin elbette dostları vardır olacak ama öncelikle kendimiz olmalıyız. Bölge pastasında pay almak için uğraşan küresel, bölgesel aktörler, Kürtlerin dostu olma yarışındalar(!) Burada Kürt siyasetinin sağlam ilke ve ölçüye ihtiyacı vardır. Bu açıdan öncelikle bölgede statükoyu değiştirmek isteyenler ile statükoyu savunanlar ayrımını iyi yapmamız lazım!

Kürtler kendileri olmazsa, ulusal ittifaklarını kurmazlarsa, 100 yılı aşkın süreden beri devam eden ulusal mücadelesinin halkta yarattığı güçlü özgürlük bilinci, özlemi ve oluşan lehte faktörlere rağmen “21.yy Kürtlerin yüzyılı olacaktır” söylemi iddia ötesine geçmeyebilir.

Bu nedenle 6-7 Şubat Konferansı en başta Kuzey Kürdistan’da ulusal ittifakın gelişmesine hizmet edebilmelidir.

 

Değerli dostlar, katılımcılar!

Mevcut savaş koşullarında Kürt siyaseti kendi içerisinde “sen yanlış yaptın ben doğru yaptım” tartışması ile bağlantılı iç egemenlik hesaplarını da tüm parçalarda sonraya bırakarak ortak iradeyi yansıtacak acil adımları atmalı. Devlet haksızken tüm güçlerini Kürdistan meselesinde “ortak milli payda” adına birleştiriyorsa, Kürt siyasal partileri haklı davalarında güçlerini birleştirmeli. Böylece “makul, makul olmayan Kürt” ayrımı da devletin elinden alınmalıdır!

 

Şimdi tam da Kürdün, Kürde de demokrat yaklaşmasının zamanı!

Kalıcı ulusal demokratik ittifak Kürtler arası iç demokrasinin gelişmesini de sağlayacaktır. Başkasına hatta Ortadoğu’ya demokrasi götürmeye istekliysek önce kendi içimizde demokrasi var mı yok mu bakmamız lazım! Kürdistanlı parti ve hareketler, dışarıya “demokrasi dersi” verip kendi içinde birbirini dışlayan tekçi, otoriter davranışlarla iç demokrasiyi baltalarlarsa yol alamayız.

Biliyoruz ulusal demokratik güçler arasında ittifak ve güven ilişkisi sorunlu kavramlardır. Ve parti siyaseti gibi ulusal ittifak siyaseti de salt güven üzerine kurulmaz ama güven az çok olmadan da ulusal demokratik ittifak olmaz. Burada ikisini de içerecek bir ilişki biçimini bulmalıyız. Elbette geniş ittifak beraberinde hepimize yeni yükümlülükler getirecektir. Tabir uygunsa birbirimizinkahrını çekeceğiz! Farklılıklara tahammül ve ortaklaşma üzerinde iç demokrasinin geliştirmek gibi!

 

Değerli katılımcılar, çağrı ile bitiriyoruz!

* Çağrımız; Türkiye halklarına, kamuoyuna! Halkımıza yapılana sessiz kalmayın! Türk rejimi ve hükümetinin üzerinde siyasal çözüme dönülmesi için demokratik basınç oluşturun!

* Çağrımız; BM, AP, AHİM, AGİT, Dünya halklarına! Halkımıza yapılanlara karşı sesiz kalmayın! Türk hükümetine baskı uygulayın!

* Çağrımız; ülkede ve ülke dışındaki halkımıza! Zulme karşı daha fazla örgütlü mücadeleyi yükseltin!

Savaş ve yıkım durdurulsun!

Siyasal çözüme dönülsün!

04.02.2016

Sinan Çiftyürek

Özgürlük ve Sosyalizm Partisi

Genel Başkanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir