Bir yıl önce bugün, yani 6 Şubat 2023’te saat 4:17’de milyonlarca insan felaketi yaşadı, halkımızın deyimiyle; kıyamet bundan daha büyük olamazdı! Yetmedi 9 saat sonra aynı felaket yine yaşandı. Daha sonra anlaşıldı ki asıl felaket; depreme hazır olmayan, zamanında müdahale etmeyen devletin, insanları depremin sonuçlarıyla baş başa bırakmasıyla halkımızın yaşadıkları ve bundan sonra yaşayacaklarıdır.
Unutmak istediğimiz ama bir türlü unutamadığımız bu felaket nedeniyle her birimiz en yakınlarını kaybetti; çocuklarını kaybeden anne-baba, yetim kalan çocuklar…
Yoldaşlarımızı kaybettik, parti dostlarımızı ve yakınlarımızı kaybettik…
Malatya ve Adıyaman’da KKP il örgütlerimizin bulunduğu binalar yıkıldı.
Amed’den Afrin’e tüm halkımıza tekrar baş sağlığı diliyoruz ama sabır dilemiyoruz çünkü artık sabretme vakti değil, itiraz ve isyan etme vaktidir. Çünkü öldüren ve mağdur eden deprem değil DEVLET!
Devletin rakamlarına göre 60 bine yakın, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un ağzından kaçırdığı rakama göre ise 130 bin insan hayatını kaybetti. Bu sayının bakanın ağzından kaçırdığı rakamdan çok daha fazla olduğunu da biliyoruz.
6 Şubat 2023’te Maraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 9 saat arayla yaşanan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler ve sonrasındaki artçı depremler 20 milyondan fazla nüfusun yaşadığı Maraş, Hatay, Antep, Adıyaman, Malatya, Kilis, Urfa, Adana, Osmaniye, Diyarbakır, Elazığ, Afrin, Cinderes, Kobani gibi kentlerde büyük bir yıkıma ve can kaybına yol açtı. Deprem Diyarbakır’dan Afrin’e kadar, çoğunlukla Kuzey ve Batı Kürdistan’da etkili oldu. Sömürgeci devletlerin halkımıza dönük yıkım politikalarına bir de sonuçları 10 yıllarca sürecek bir yıkımı depremle yaşadı halkımız.
Evet deprem değil devlet öldürüyor!
Nasıl mı?
Yakın zamanda Japonya’da aynı şiddette bir deprem yaşandı, can kaybı 238, yaralı ve yıkılan bina sayısı 6 Şubat depremleriyle kıyaslanmayacak derecede az. Demek ki devlet deprem öncesi yapması gerekenleri yaparsa doğal afetlerin insan üzerindeki yıkım etkisi o derece azaltılabiliyor. Çevre ve şehircilik imar sistemi rant odaklı olmaktan çıkarılarak insan ve doğa odaklı bir sisteme dönüştürülürse yıkım da minimuma inecektir. Türk devletinin tarihinde ise insan ve doğa odaklı imar sistemi hiç olmadı. Yaşamlarımız en az maliyetle en fazla karı elde etmek isteyen müteahhitle rüşvetçi bürokratın olmayan vicdanına bırakılmış durumda.
Deprem öncesi önlemlerin alınmaması kadar deprem sonrasında da yapılması gerekenler yapılmadığı için insanlar öldü, yaşayanlar ise aç ve açıkta kaldı. Depreme hazır olmayan devlet var olan kolluk güçlerini de harekete geçirmedi, enkaz altında kalanlara da yine vatandaşlar ve deprem bölgesi dışından gelen gönüllüler koştu. 1999 17 Ağustos depreminde askerlerin enkaz altından sağ çıkardığı vatandaş sayısı 11 bin kişiyi aşarken 6 Şubat depremlerinde ise bu rakam 500 kişinin altında kaldı. Neden? Geçmiş depremlerin gösterdiği, enkaz altından kurtarılanların %80’den fazlası ilk 48 saatte kurtarılanlardır. Durum buyken Malatya’da 2. Ordu, Antep’te Tugay ve her il, ilçede jandarma birlikleri varken askerleri arama ve kurtarma için neden görevlendirmediler? Askerlerin bu konuda deneyim ve eğitimi yok diyorlar, peki hemen deprem sonrası arama kurtarmaya katılan vatandaş ve gönüllülerin eğitimi ve deneyimi mi vardı?
Enkaz altında kalanlara dönük zamanında arama kurtarma yapılmamasından dolayı yaşanan her ölümün sorumlusu AKP hükümetidir.
Çadırlar hariç konteyner kentlerde 700 bini aşkın depremzede vatandaş kalıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 yıl sonunda tüm konutların hak sahiplerine verileceğini söylemişti. Tam 1 yıl oldu, bitirilen konutlar söz verilenin 5’te 1’i bile değil. Bitirdik denilen konutlar da aslında bitmiş değil. Bitirseler bile vatandaşın alım gücü de yok. 750 bin hibe 750 bin lira kredi veriyorlar. Oysa tek bir konutun vatandaşa maliyeti 3 milyonu geçmektedir. Deprem bölgesinin birçok sorunu var ama en önemli sorunu barınmadır.
Depremin üzerinden 1 yıl geçti ama basında göz boyamadan öteye gitmeyen konut tesliminin dışında hiçbir şey yok. Hatta vatandaşa tehdit var! Cumhurbaşkanı Erdoğan “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı” dedi. Hem de depremzedelere “konut teslim” programında söyledi bunu. Yani bize oy vermediğiniz için deprem sonrasında Hatay’ı yalnız bıraktık diyor. Yapmamız gerekenleri yapmadık diyor. Kısacası verin belediyeyi alın yardımı diyor. Cumhurbaşkanı ama ne düzey var ne de vicdan!
Deprem bölgesinin tek sorunu tabi ki kalıcı konutlar değil. Başta Hatay, Maraş ve Adıyaman’da iktisadi yaşam bitmiş durumda. Depremzedelere nakdi ve sosyal yardımlar komik denilecek kadar az. Depremin kendisinin ve sonrasında devletin yaşattıklarının toplumsal travması büyüyerek devam ediyor. Enkaz ve molozlar gelişi güzel tarım ve korunması gereken doğa alanlarına dökülüyor ve bunun sonucunda asbest tehlikesi de ayrıca bir sorun. Tıkış tıkış kurulan konteyner kentlerde çok ciddi halk sağlığı sorunları ortaya çıkmış durumda. Hala kayıplarını bulamayan yüzlerce aile var. Daha onlarca sorun yerli yerinde duruyor.
Sonuç olarak 22 yıllık AKP iktidarı deprem öncesi ve sonrasında yapılması gerekenleri yapmadığı için deprem bölgesindeki milyonlarca insan mağdur ve çaresiz. AKP ise depremzedelerin bu çaresizliğini kendi çıkarları için kullanıyor. Çaresizlik ise örgütsüzlüğümüzün bir sonucudur.
Depremleri engelleyemeyiz ama deprem öncesi ve sonrasındaki yapacaklarımızla depremin yıkıcılığını azaltabiliriz. Bu konuda sorumluluk devletindir. 100 yıllık bir devlete 100 yıldır dünyanın en ağır vergilerini ödeyeceğiz ama devlet bu konuda hiçbir şey yapmayacak!
Çaresiz değiliz!
Hiçbir şey yapamıyorsak tek silahımız olan örgütlenme ve isyan hakkımızdır!