Öncelikle hepinizi Özgürlük ve Sosyalizm Partisi adına saygı ve sevgiyle selamlıyoruz.

Berlin’de Küçük Asya halklarına dönük soykırımı ve çözüm önerilerini konu alan bir konferansı 28-29 Ocak’ta düzenleyen ve bizlere de konuşma hakkı veren Tertip Komitesine emek ve çabalarından dolayı partim adına teşekkür ediyoruz.

Küçük Asya başta olmak üzere tarihin derinliklerinden günümüze kadar soykırıma uğrayan halkların büyük anıları önünde saygıyla eğiliyor ve soykırımları gerçekleştiren tüm rejimleri lanetliyoruz.

Değerli dostlar,

Tarihte Amerikan yerlilerinden Halepçe’ye kadar, yeryüzünün farklı bölgelerinde çokça soykırım yaşandı. Halklara, toplumlara tarifi zor acılar yaşatıldı. Öyle ki milyonlar, soykırımlarda dayanılmaz acılar içerisinde yaşamlarını yitirmelerinin yanı sıra soykırıma uğrayan halkların çocuk ve torunları da nesiller boyu atalarına uygulanan soykırımların acılarıyla yatıp kalktılar. Halen dünyanın dört tarafına dağılarak soykırımların unutulmaz acı ve anılarıyla büyüyüp yaşayan nesillerle birlikte yaşıyoruz.

Başta Küçük Asya’da olmak üzere yeryüzünde halklara yaşatılan soykırımların gerçekleştiği coğrafyalarda; soykırıma tanıklık eden derin vadiler, uçurumlar, dağlar, ırmaklar dile gelip konuşabilselerdi, büyük trajedilerin tanığı ve adeta gözyaşı döken kayalıklar konuşabilselerdi, emin olun burada bulunan bizler insanlığımızdan utanacak ve “keşke insan olmasaydık” diyecektik!

Her soykırım illaki bir milletin, bir inancın topyekûn imhasını amaçlamıştır ama yeryüzünde bugüne kadar yaşanmış soykırımlar; Küçük Asya’da Ermeni, Süryani, Rum halklarına yönelik gerçekleştirilen soykırımlar kadar ağır sonuçlar üretmemiştir. Anadolu ve Kürdistan’da Rum’un, Süryani’nin, Ermeni’nin bir daha dirilmemesi amacıyla “köklerinin kazınması” hedeflendi ve acı gerçek Türk rejimi bunda bir hayli başarılı da oldu. Geniş coğrafya olarak Anadolu ve Kürdistan, kendi yerli halklarından yani Müslüman olmayan halklardan kılıç zoruyla öylesine temizlendi ki Türk rejim yetkilileri, “bugün ülkemizde Gayrimüslimlerin nüfusu binde biri kadardır” diyebiliyorlar. Hıristiyanlığı ilk doğduğu ve gelişip yayıldığı Küçük Asya’da, Hıristiyan halkları toplam nüfus içerisinde binde bir ile anılır hale getirenler ve yapılanları savunanlar bundan dolayı insanlıklarından utanmalı ve “tarihte nasıl hesap vereceğiz” diye de düşünmelidirler

20.yüzyıl başında Küçük Asya’da gerçekleştirilen soykırımlarda başta da Ermeni soykırımında, genelde Batı rejimleri özelde de Alman rejimi az ya da çok Türk rejiminin suç ortağıdır. Alman iktidarının plan ve desteği olmazsa Türk rejimi o çapta bir soykırıma girişmeyi göze alamazdı. Bundandır ki Talat Paşa, ABD elçisi Morgenthau’ya, “Abdülhamit’in yapamadığını biz yaptık” diyerek daha önce başlatılan ama yarım kalan soykırımı “tamamladık” diyebilmişti.

Değerli konuklar, dostlar, yoldaşlar

18.yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl başında Osmanlı rejimi; merkezileştirme-Türkleştirme siyaseti gereği, Anadolu ile Kürdistan’da Müslüman olmayan halklara; soykırım, katliam ve tehcirle etnik ve inanç temizliği süreci başlattı. Osmanlının etnik temizlik siyasetinde, “Müslüman birliği”belirleyici Türklük ikincil iken; Cumhuriyet rejiminde ise Müslüman olmayan halklar büyük oranda “bertaraf” edildiği için bu kez Türk-İslam sentezi gereği herkesin Türkleştirilmesihedeflendi. Artık Türklük belirleyici, İslam kimliğine ise tamamlayıcı misyon verildi ki AKP iktidarı da, bugün sıkça “tek millet, tek devlet, tek din, tek dil, tek bayrak” derken aynı Türk-İslam sentezinin hedefiyle başta Kürtler olmak üzere Türk olmayan Müslüman halkların asimilasyonu hedefliyor.

Şunu da belirtmek istiyoruz; Küçük Asya’da Müslüman olmayan halklara yapılan katliam-tehcir-soykırımların sorumlusu ve uygulayıcısı Türk rejimidir. Bu ırkçı siyasetin icrasında, mülkiyet hırsı ve inanç faklılığı nedeniyle başta Türk egemen sınıflar olmak üzere Müslüman toplumların egemen sınıfları da, dolaylı veya doğrudan yer almışlardır.

 

 

Değerli konuklar, dostlar

Küçük Asya’da soykırımdan kurtularak kimliğini gizleyen veya dünyanın dört bir yanına dağılarak canını kurtaran Rum, Süryani, Ermeni, Yahudi halklarının elbette haklı talepleri var.  Özetlersek:

*Türk rejimi, öncelikle Ermeni, Rum, Süryani, Êzidi gibi Müslüman olmayan halklara yönelik katliam ve soykırımdan dolayı özür dilemeli. Maddi ve manevi talepleri karşılamalı.

*Türk rejimi, zorla Müslümanlaştırılan (korkuyla kimliklerini gizleyerek yaşayan öyle ki dışarı da “Müslüman” evinde “Hıristiyan” olan) milyonlarca Rum, Süryani, Ermeni’nin üzerindeki baskıyı kaldırarak kendi kimlik ve inançlarını özgürce ifade etmelerinin koşullarını yaratılmalıdır.

*Sorunun çözümünde bir diğer adım Türk rejimi, soykırım kurbanlarının ve mirasçılarının vatandaşlık haklarını iade etmeli, el konulmuş maddi zenginliklerini iade veya tazmin etmeli.

* Hak ve adalet istemlerinin gerçekleşmesi için soykırıma uğramış Küçük Asya halklarının kendi aralarında kuracakları koordinasyon ve güç birliği önemli ve ilk adımdır ama bununla sınırlı kalmamalıdır.  Adalet arayışında Kürtler,  Aleviler başta olmak üzere bölgenin diğer halklarıyla ortaklaşmanın yolları mutlaka aranmalıdır.

*Bölgemizde 20 yıla yakındır süren savaş koşullarında ve özellikle IŞİD terörüyle mücadelede büyük rol oynayan Güney Kürdistan ve Rojava Kürdistan’ı; bugün bölgesinde Müslüman olmayan halkların kendini güvende hissettikleri topraklar haline gelmişken; özelde de Güney Kürdistan Parlamentosu Ermenice, Süryanice, Türkmence, Arapça ve Kürtçe resmi dil uygulaması ile halklar ve inançlar bahçesi Kürdistan’da örnek bir adım atmışken… Hak ve adalet arayışında halkların ortaklaşması aranmalı. Ayrıca unutmayalım ki Kürdistan coğrafyası da Kürt halkının yanı sıra  Süryani, Ermeni, Keldani, Musevi, Asurî halklarının da vatanıdır.

Değerli dostlar, konuklar

Türkiye ve Kürdistan’da güncele dair birkaç şeyi belirterek konuşmamı bitireceğim. Bu Konferans vesilesiyle Dünyanın dört bir yanında bir araya gelen siz değerli konuklara Türkiye ve Kürdistan’a dair kısa bir fotoğraf sunmak istedim.

AKP hükümeti özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi geleceğini kurtarmak adına içerde ve sınır ötesinde halkları tehlikeli süreçlerle yüz yüze getirmektedir.  Sınır ötesinde, Rojava işgali ve El Bab’ı alma ısrarı, Türk devletini bataklığa sürüklerken; içeri de ise bir dizi adımla gerilim ve kaos tırmandırılmaktadır. İçeri de ise kentlerimizin yakılıp yıkılması, halkın seçtiği belediye başkanları yerine kayyımların atanması,  belediye başkan ve milletvekilleri başta olmak üzere sivil siyaset kadrosunun tutuklanması sürüyor. Bunlar olurken AKP ile MHP’nin ittifakıyla başkanlık sistemi için anayasa değişikliğinin Meclise getirilmesi,  halkımıza ve siyaset kadrosuna baskı şiddet ve kuşatmanın adımları olarak OHAL altında ağırlaştırılarak sürdürülmekte.

İçeride ve bölgede yanlış siyaset nedeniyle sıkışan Türk rejiminin, yeniden “ancak Kürtlerle birlikte bu badireyi atlatabiliriz” söyleminin eşlik ettiği/edeceği; “gün İslam kardeşliğini geliştirme günüdür” aldatmacası altında geliştirmek istediği Hıristiyan, Musevi karşıtlığına “hayır” diyerek tutum almalıyız. Beni dinlediğiniz için teşekkür eder saygılar sunarım. 20.01.2017

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir