T.Atmaca

 Samsun’da Eti Bakır işletmelerinde 5 işçi yaşamını kaybetti. Daha önceleri başka yerlerde de olduğu gibi burada da yaşamını kaybedenler taşeron işçilerdi. Yani taşeron olarak çalışan işçilerin üzerine 300 tonluk tank kapağı düşerek işçileri ezdi.

En sonda söylenmesi gerekeni en başta söylemek gerekirse, ölümlerin asıl nedeni, işçi güvenliğini düşürülmesi gereken ‘yatırım maliyeti’ olarak değerlendiren ‘devlet – asıl işveren ve taşeron’ firma ittifakıdır. Çünkü aynı işletmenin önünde sendikalı oldukları için işten atılan ve günlerdir direniş çadırında eylem yapan işçiler var.

 

Kuşkusuz bu yaşanan yeni bir şey değil. Şimdiye kadar onlarca, yüzlerce işçi bu ittifak sayesinde yaşamını kaybetti. Ve her yaşanan iş cinayetinin sonunda yapılan açıklama aynı, ‘Elim iş kazası’ ya da ‘ihmal varsa araştırılacak’ diyerek, mevcut firma ve taşeron firmaya zaman kazandırmak. Sonuçta yapılan incelemelerde ‘acemi ve eğitimsiz işçi hatası’ diyerek bir iş cinayeti daha ört bas edilecek. İşte Samsun’da yaşanan iş cinayetinde de yapılacak olan budur. Çünkü bu güne kadar ki pratik bunu gösteriyor.

 

Herkes taşeron yapılıyor

 

Bir süre önce yasallaşan ve 1 Ocak 2013’te yürürlüğe girecek olan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’yla sorumluluktan kurtulan devlet, şimdi de ‘taşeron tanımı çok karışık’ diyerek aslında ‘herkesi taşeron’ yapmaya çalışıyor. Salt bu değil. Aslında sermaye de bir bütün olarak İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın yaptırımlarından kurtulmak istiyor. Ve 1 Ocak 2013’te yürürlüğe girecek olan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun’undan kurtulmanın yollarını arıyor.

 

22 Kasım 2012 tarihli açıklamasında İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Dr. Murat Yalçıntaş bunu çok net dile getiriyor. Yalçıntaş; “Bugün bir işletmede istihdam 50 kişiyi bulunca engelli, avukat, çevre görevlisi, enerji yöneticisi, stajyer gibi ilave istihdam zorlukları doğuyor. Böyle olunca da o işletmenin istihdam sayısı zaten 60’ı bile bulabiliyor. Şimdi bunlara birde iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi eklenecek. İstihdam artık altından kalkılabilecek bir yük olmaktan çıkıyor.” diyor. (22 Kasım 2012 – ito.org.tr) Bu durumu aslında şöyle okumak gerekiyor. İş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimine gerek yok. Zaten işçinin güvenliği ve sağlığı da önemli değil.

 

Evet, bir taraftan işçiler (Samsun’da olduğu üzere) toplu iş cinayetlerine maruz kalırken, sermaye temsilcileri iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimine gerek olmadığını çeşitli gerekçeler öne sürerek dillendirirken, diğer yandan mevcut hükümet ve onun Çalışma Bakanı ‘herkesi taşeron’ işçi yapmak için harekete geçiyor. Ve bunu yazılı-görsel burjuva medya süslü sözlerle ‘müjde’ diye duyuruyor. Ve öylesine çarpıtıyor ki, insanın inanası geliyor. Ne diyor burjuva medya; “‘Taşerona kadro’, ‘mesai, kıdem, izin, ücret gibi konularda haksızlığa uğrayan taşeron işçilere müjde geliyor. Yeni yasa ile onlar da kadrolu işçilerle aynı haklara kavuşacak’” (17.11.2012, Sabah gzt.) Görüldüğü gibi bu haberi okuyunca insanın inanası geliyor. Hatta birçok insan buna inanmış durumda. Çevremde konuştuğum kimi taşeron işçilere durumun böyle olmadığını anlatmakta zorlanıyorum. Çünkü onlar bu söylemden dolayı taşeron işçiliğin ortadan kalkacağına inanıyorlar. Oysa durum tam tersi. Yukarıda da belirttiğimiz üzere hedef ‘herkesi taşeron’ işçi yapmak.

 

Nasıl mı?

 

1 Kasım 2012 ve 15 Kasım 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in çağrısı ile “alt işveren uygulamasında karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri” başlığı altında iki toplantı gerçekleştirildi. İşte 15 Kasım 2012’de yapılan toplantının sonuçları kamuoyuna ‘müjde’ diye yansıtıldı. Yapılan bu toplantıya Bakan Çelik, üst düzey Bakanlık bürokratları, Türk-İş, Hak-İş, DİSK, TİSK ve TOBB temsilcileri ile Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin temsilcileri katıldı. Toplantının asıl amacı hiç bahsedilmediği üzere ‘müjde’ değildi. Asıl amaç taşeron işçilerin sorunlarına çözüm bulmak değil, taşeron uygulamasının önündeki tüm engelleri kaldırmaktı. Özünde yapılmak istenen Ulusal İstihdam Stratejisi’nin bir parçası olan değişikliği hayata geçirmektir.

 

Evet, ‘herkesin taşeron’ olmasının önüne geçen, yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. Maddesidir. Bu madde; “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” koşulu mevcut, o nedenle birçok alanda taşeron işçi çalıştırılamıyor. Şimdi hükümetin yapmak istediği yani ‘müjde’ olarak lanse edilen bu maddeyi değiştirmek ve herkesi taşeron yapmak. Bu aslında sermayenin isteği. Sermaye İş Kanunu’nun 2. maddesindeki şartın ve taşeron uygulamasının önündeki tüm engellerin kaldırılmasını istiyor. “TİSK, TOBB ve TÜSİAD’ın esneklikle ilgili olarak Ekim 2010’da hazırladıkları raporda bu açıkça belirtiliyor. İşverenlerin 23 sayfalık raporunda 6 sayfa, alt işverenliğe, yani taşeronluğa ayrılmıştır.

Raporda alt işverenlikle ilgili kısıtlayıcı koşulların düzenlenmesi, yani taşeronluk uygulamasının yaygınlaştırılması ve asıl işverenin sorumluluklarının azaltılması isteniyordu. Bu bağlamda, ekonomik kriz ve küresel rekabet koşulları gerekçe gösterilerek İş Kanununun 2. maddesi ile taşeronlukla ilgili yönetmenlikte değişiklik yapılması talep ediliyordu.” (Atilla Özsever, Yurt gaz., 20 Kasım 2012) İşte bugün mevcut hükümet de bunu yapmaya çalışıyor. Ve belirttiğimiz gibi bunu kamuoyuna burjuva medya aracılığıyla ‘müjde’ olarak sunuyor. Yani ben herkesi taşeron işçi yapacağım diye ‘müjde’ veriyor.

 

Salt bu değil. MÜSİAD’da yayınlamış olduğu “Küresel Kriz ve İstihdam Raporu”nda bu ve benzeri konularda hükümetin yapması gerekenleri sıralıyor. MÜSİAD raporunda; “sürdürülebilir büyüme ve toplumsal barış açısından kritik formül; ‘emek piyasası reformu- işgücünün dönüşümü… geçici istihdam biçimlerine ilişkin düzenlemeler… belirli süreli sözleşme yapma ve yenileme serbestliği… işçi işveren ilişkisinin yeniden tanzim edilmesi… Türkiye’de yüksek kıdem tazminatı ile ilgili olarak bir kıdem tazminatı fonunun kurulması, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici istihdam sisteminin yasallaştırılması…”(http://www.musiad.org.tr , 22 Kasım 2012) taleplerini dile getirdikten sonra MÜSİAD’ın tercihinin ‘güvenceli esneklikten’ yana olduğunu belirtmektedir. ‘Güvenceli esneklik’ nasıl oluyorsa! Rapor bununla da kalmıyor. “asgari ücret… küresel rekabet baskısı altındaki işvereni verimlilik ekseninden bakıldığında köşeye sıkıştırmaktadır.” diyerek baklayı ağzından çıkarıyor. Yani asgari ücretin ortadan kaldırılmasını talep ediyor.

 

Buraya kadar anlatılanlardan da görüldüğü üzere sermaye sınıfsal davranıyor. Onun sözcüsü mevcut hükümet de sermayenin istem ve taleplerini birer birer yerine getiriyor. Ve bunu topluma burjuva medya aracılığıyla ‘müjde’ diye lanse ediyor. Kuşkusuz bu yapılanlar sermaye açısından ‘müjde’ sayılabilir. Ama bir bütün olarak mülksüzler açısından ‘müjde’ demek mümkün değil. Sermayenin sözcüleri hızını alamıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik yukarıda bahsettiğimiz toplantıda yaptığı konuşmada adeta ‘halinize şükredin’ diyor. Bakan Çelik; “toplantıda Bangladeş’teki ağır çalışma koşullarını anlattı ve Bangladeş’i örnek göstererek Türkiye’deki çalışma yaşamının daha iyi olduğunu, Türkiye’nin Bangladeş’e benzemediğini ifade etti.” (Evrensel gaz. 17 Kasım 2012, Taşerona engel kaldırılıyor.) Yani ‘müjde’ olarak verilen tıpkı Samsun’da Eti Bakır İşletmeleri’nde olduğu gibi toplu işçi ölümlerinin daha çok yaşanacağı.

Sonuç olarak; sermaye ve onun sözcüsü hükümetin tavrı nasıl sınıfsalsa, mülksüzlerin, emek hareketinin de tavrı tüm bu gelişmeler karşısında sınıfsal olmak zorunda. Çünkü bugün taşeron işçiler ile asıl işveren işçileri aynı haklara sahip. Yani taşeron işçiler (izin, kıdem tazminatı, çalışma süreleri, ücret vb.) için ayrı yasa hükümleri yok. Hepsi aynı iş yasası çerçevesinde değerlendiriliyor. Ama farklı uygulamalar mevcut. Bu ise emek hareketinin bir bütün olarak hareket etmemesinden kaynaklanıyor. Ya da mevcut sendikal anlayışın gerek taşeron işçileri örgütleme zorluğu, gerekse kendi koltuklarını koruma derdinden dolayı taşeron işçileri ayrı kategoride görüp örgütleme yapmamasından kaynaklı. Her ne kadar sendika temsilcileri bakanın yapmış olduğu toplantıda karşı çıktık dese de bunun için pratikte bir şey yapmadığından, en azından şimdilik, yakında o çok sevdikleri koltukları da kalmayacak. Oysa şimdi yapılması gereken bir bütün olarak emek hareketinin ortak hareket etmesi ve sınıfsal tavra karşı sınıfsal tavır koymasıdır. 26 Kasım 2012

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir