Ortadoğu’daki gelişmelerin dayatmasıyla başlatılan süreç TC devleti ve mevcut AKP hükümeti tarafından Kürt/Kürdistan sorununu çözmek değil, “terörü bitirme” olarak tanımlanıyor. AKP hükümetinin bütün yetkili ağızları yaptıkları her konuşmada sorunu böyle ifade ediyorlar. T. ATMACA

ÇÖZÜM MÜ DEDİNİZ?

T. ATMACA

2013 Amed Newroz’undan bu yana “barış rüzgârları” esiyor. Öylesine bir hegemonya yaratılmış durumda ki sanki Kürt/Kürdistan sorunu çözülmüş. Herkes hararetle süreci savunuyor. Newroz’un daha önceki sayısında da yazdım. Siz sürece eleştirel yaklaştığınızda karşınızdaki hemen gardını alıyor. Herkesin dilinde bir “kan dökülmesin, analar ağlamasın” nakaratı. Herkes bunu ezberlemiş. Kuşkusuz kimse “anaların ağlamasını” istemiyor. Ama bu her şeye kayıtsız ses çıkarmamak anlamına da gelmiyor/gelmemeli.

Evet, 2013 Amed Newroz’unda okunan Öcalan’ın çağrısında “Silahlı direniş sürecinden demokratik siyasete” çağrısı olumlu ve önemli ama salt buradan kalkış yaparak, buna odaklanarak sorunu çözemeyiz. Kuşkusuz bu önemli bir çağrı. Ama bir bütün olarak mektubun kendisini ve belirlemeleri bir kenara bırakarak sorunu bu noktaya indirgemek problemli. Bu çağrı kadar mektup bir bütün olarak daha büyük önem taşıyor. Özellikle Kürt/Kürdistan sorunu açısından. Ne yazık ki kimse mektubu bir bütün olarak değerlendirme zahmetine katılmıyor. Bunun da ötesinde herkes bir huşu içerisinde alkış tutuyor.

Ortadoğu’daki gelişmelerin dayatmasıyla başlatılan süreç TC devleti ve mevcut AKP hükümeti tarafından Kürt/Kürdistan sorununu çözmek değil, “terörü bitirme” olarak tanımlanıyor. AKP hükümetinin bütün yetkili ağızları yaptıkları her konuşmada sorunu böyle ifade ediyorlar. AKP hükümeti politikalarını bir bir hayata geçiriyor. “Akil insanlar komisyonu” ve mecliste kurulan “çözüm sürecini değerlendirme komisyonu” devletin ve onun sözcüsü AKP hükümetinin politikalarının birer parçası olarak işlev görüyor. İktidar cephesinden yapılan her açıklama ve atılan her adım bunu kanıtlıyorken, sanki Kürt/Kürdistan sorunu çözülmüş gibi “barış” hayalleri ile Kürt/Kürdistan halkı ve emekçi kitleler sersemletiliyor. Başta HDK (Halkların Demokratik Kongresi) bileşenleri olmak üzere Türkiye sol, sosyalist hareketi ise bu süreci hararetle savunuyor. Sürece eleştirel yaklaşanları ise barışı baltalamakla ve savaş taraftarı olmakla suçluyor.

Daha önce Sinan Çiftyürek yoldaşın yazdığı gibi; “Türkiye sosyalist hareketinin en genel hatlarıyla tarif edilmesinde şunu söylersek abartmış olmayız: Önemli bir kesimi CHP’nin yedeğinde, diğer önemli bir kesimi ise PKK’nin yedeğinde davranıyor.” (Newroz Gazetesi, 9 Nisan 2013, sayı; 232) İşte bunlardan bir tanesi de HDK (Halkların Demokratik Kongresi) ve onun uzantısı HDP (Halkların Demokratik Partisi). Bu oluşum “Türkiye’nin demokratikleşmesi” ekseninde kuruldu. Kendi iddialarına göre solda birliğin yeni modeli olma iddiası taşısa da asıl amaç seçim ekseninde bir araya gelmiş olmaları. Bu oluşum bugüne kadarki tüm politikalarını ulusal demokratik hareket ekseninde belirledi. Bugün ise “çözüm süreci”ne dört elle sarılmış görünüyor. Hiçbir eleştiriye yer vermeden.

HDK, Öcalan’ın 2013 Newroz’unda Amed’de okunan mektubuna hiçbir eleştiri getirmiyor. Aksine belirttiğimiz gibi her şeyiyle sahipleniyor. “HDK, zamanın ruhunu doğru okuduğunu ve ‘Newroz Manifestosu’nu desteklediğini, sürecin aktif bir parçası olduğunu, barış ve eşitlik mücadelesinin sesi ve kürsüsü olacağını, sözcüsü Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ile o meydanda, o gün bir kez daha ilan etti.” (http://www.halklarindemokratikkongresi.net/haber/milyonlarin-sahitliginde-demokratik-cozum/19) diyerek sürece desteğinin tam olduğunu açıklıyor.

HDK yaptığı açıklamada; “2013 Newrozu’nda Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Kürt Özgürlük Hareketi’nin eşitlik ve özgürlük mücadelesini silahlar olmadan sürdürmeyi benimsemesinin Türkiye’yi barış, çözüm ve demokrasi yürüyüşünde yeni bir evrenin başlangıcına ulaştırdı…” “Türkiye’yi yönetenlerin barış, demokratikleşme ve özgürlüklerin genişlemesi taleplerini bastırmayı meşrulaştırmak için istismar ettikleri silahlı çatışma bahanesini ellerinden alarak karşıtlarını da silahsızlandırdı…” diyor. Tabii ki sormak gerekiyor. “Karşıtlarını “ nasıl “silahsızlandırdı.” TC mevcut askeri gücünü K. Kürtdistan’dan çekti mi? Ya da TC ordusu silah mı bıraktı?

HDK aynı açıklamasında, Newroz’da okunan Öcalan’ın mektubunda ,“Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır. Gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar, ret, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalıdır.” Sözlerine de “açıklık” getiriliyor. HDK, “Öte yandan Öcalan Türkiye’yi işgalci, fetihçi emperyalist siyasetlerin uzantısı olmaktan çıkan; Ortadoğu halklarını Orta Asya halklarına, Kürtlere, Araplara ve Acemlere bağlayan yeni bir halklar dayanışması üzerinden yükselen bir dış siyasete çağırıyor.” (http://www.halklarindemokratikkongresi.net/hdk/hdk-diyor-ki/halklarin-demokratik-kongresi-genel-meclisi-sonuc-bildirgesi/362)HYPERLINK “http://www.halklarindemokratikkongresi.net/hdk/hdk-diyor-ki/halklarin-demokratik-kongresi-genel-meclisi-sonuc-bildirgesi/362)diyor”diyor.

Oysa Öcalan’ın Newroz’da okunan mektubu tam aksine Misak-ı Milli’yi savunuyor. Hatta onu genişletiyor. Çünkü Öcalan mektubunda, “Tıpkı yakın tarihte Misak-ı Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş Savaşı’nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz” diyor. Buradan hiç de HDK’nın dediği sonuç çıkmıyor. Ama HDK bileşenleri kendileri de Misak-ı Milli’ye bir şey demedikleri için bunu böyle savunuyorlar.

Akil İnsanlar ne işe yarıyor?

TC Başbakanı Erdoğan “Akil İnsanlar” heyetini ve görevlerini açıklarken “Akil insanlar heyetinin görevi kamuoyunun algısını yönetmek” diye tarif ediyordu. Buradan da anlaşıldığı üzere “Akil insanlar”ın işlevi toplumu devlet ve hükümet politikaları doğrultusunda hazırlamak.

Evet, tam da “Akil insanlar” bunu yapıyor. Kürt/Kürdistan sorununun çözümüyle ilgili tek kelime etmiyorlar. Zaten onlardan böyle bir şey de beklememek gerekiyor. Çünkü onlar bizzat AKP hükümetinin politikalarının doğrultusunda toplumu hazırlamaya çalışıyorlar. Bunun en somut örneği ise Ege bölgesi Akil İnsanlar heyeti başkanı Tarhan Erdem’in “Ben buna inanıyorum. Ama çözüm süreci başarıya ulaştığı zaman göreceksiniz; Nevruz’da Diyarbakır Meydanı Türk bayraklarından kıpkırmızı olacaktır. Bayrakla meselesi olan Kürt yok. Türkiye’de meselesi olan Kürt de yok” sözlerinde kendisini gösteriyor. Tarhan Erdem’e sormak gerekiyor. Madem “Türkiye’de meselesi olan Kürt de yok” o zaman bugüne kadar yaşanan ve halen devam eden ret, imha, inkâr ve asimilasyon politikalarını nasıl açıklayacaksınız? Madem sorun yok. Kürtler kendi anadillerinde neden eğitim yapamıyorlar? Madem sorun yok. Bir ulus olarak Kürtler kendi kaderini kendileri neden tayin edemiyorlar? Madem bir sorun yok. Kürtçe neden resmi dil olarak kullanılmıyor? Madem sorun yok. Neden hala bir coğrafyanın adı yasaklı? Tabii ki bu soruları daha da çoğaltabiliriz. Ama buna gerek yok.

Sonuç olarak; A. Öcalan’ın Amed Newroz’un da yaptığı “Silahlı direniş sürecinden demokratik siyasete” çağrısını olumlu buluyoruz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bunu doğru bulmamız Öcalan’ın mektubunu eleştirmeyeceğiz anlamına gelmemeli. Biz Kürdistanlı komünistler olarak bu süreçte, sürece nasıl baktığımızı, eleştirilerimizi hayatın her alanında, katıldığımız her platformda dile getireceğiz. Bununla birlikte oluşturulan/oluşturulacak “Barışa evet, çözüme evet, amasız barış, vb. hiçbir platformda yer almayacağız. Çünkü sadece “Ölümler olmasın, analar ağlamasın” etrafında oluşturulan ve Kürt/Kürdistan sorununu ve taleplerini savunmayan hiçbir oluşum “çözüme” hizmet etmez. Ve bir yanılsama yaratmaktan öteye geçmez. 25 Nisan 2013

 Newroz Gazetesi, 2 Mayıs 2013, Sayı: 233

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir