ösp logo

ÖSP; devlet ve hükümeti, halkımıza dönük savaş ve saldırı yönelişine son vermeye, operasyonları durdurmaya çağırır. Sorunun çözümünü silah ve savaşta değil, demokratik siyaset ikliminin yaratıldığı zeminde aramaya çağırır.

Ortadoğu’da siyasi tansiyon yükseliyor. Bölgesel ve küresel aktörlerin siyasi kamplaşmaları ve yeni statü arayışları bugün Suriye üzerinden şekilleniyor. Suriye ve İran’daki gelişmeleri, esas olarak Kürt sorunu nedeniyle “iç sorun”u olarak da gören Türk Devleti, sınır komşusu ülkelerdeki her gelişmeyi “Kürdistan Haritası” algısı üzerinden okuyor ve geriliyor.

“Irak dersleri” nedeniyle, ABD ve AB aktörleriyle birlikte Suriye’ye müdahalenin en önünde koşması gerektiğini düşünen ve buna hazırlanan Türk Devleti, içeride ve bölgede buna göre pozisyon alıyor. Bölgede muhtemel bir savaşa hazırlanan Türkiye, ‘içeride temizliğe’ girişmek istiyor. Bu ‘temizliğin’ hedefinde esas olarak Kürt ulusal demokratik hareketi var. Çünkü Türk Devleti, bölge genelinde Kürtlerin daha ileri bir siyasi statü kazanmalarını engellemeyi hedeflerinin başına koymuş durumda.

Bu iklimde Türk Devleti, hem içeride hem de Kandil’e saldırı için adeta bahane arıyordu. Tek başına ne Silvan ve ardından gelen eylemler ne de Kürt halkına gerçek anlamda siyasi bir statü bile içermeyen Demokratik Özerklik, devlet ve AKP hükümetinin halkımıza yönelik savaş kararında belirleyici değil. Belirleyici olan, Türk Devleti’nin bölgeye dönük savaş hazırlığının gerekleridir. Devlet ve AKP hükümeti bahane arıyordu ve bunu adeta yaratmaya çalışıyordu. Hükümetin başlattığı ‘Kürt açılımı’nın hem içerik olarak çözümden uzak olması hem de Habur geçişinden sonra sonlandırılmış olması; yani siyasetin belirleyici olacağı ‘açılım’ sürecinin durması da işin tuzu-biberi oldu. Sonuçta, Türk Devleti devreye silahların girmesini istiyordu ve başardı.

Hükümet adına, “Terörü önlemek için hükümetimiz strateji değişikliğine gitmektedir” denildi. Ardından sorun MGK’ye taşındı ve “Daha etkin ve kararlı şekilde sürdürülecek olan terörle mücadelede, devletin tüm kurum ve kuruluşlarının azami uyumu ve koordinasyonu ile daha etkili mücadele stratejilerinin hayata geçirileceği” kamuoyuna açıklandı. Derken Başbakan Erdoğan esti gürledi: Bıçak kemiğe dayandı. Bölücü terör örgütü ile arasına mesafe koymayanlar da bu suça iştirak ediyor. Onlar da bunun bedelini ödemeye mahkûm olacaklardır. Bunun faturası ağır olacakdiyerek Kürt yasal ve meşru sivil parti ve kuruluşlarını hedef gösterdi.

Ardından, bir yandan Kandil başta olmak üzere Güney Kürdistan’a havadan ve karadan saldırılar başladı ve devam ediyor. İçeride de savcılar, Kürtlere yönelik muhtemel yeni siyasi tutuklama dalgaları için hazırlıklar yapıyorlar. Başta Başbakan olmak üzere devlet ve hükümet yetkilileri, Kürt halkına ve siyasi temsilcilerine yönelik kışkırtıcı, öfkeli, saldırgan bir savaş dilini kullanıyorlar. Kürt siyasetinden barış, uzlaşma dili ve üslubunu bekliyorlar ama kendileri savaş ve şovenizmle yüklü kışkırtıcı dili kullanmaktan çekinmiyorlar. Adeta bir savaş kabinesi gibi davranıyorlar.

‘Açılım’, en azından iddia olarak Kürt sorununu çözmeyi hedefliyordu. Şimdi yeniden başa alınan savaşa dayalı çözüm ise, Kürt sorununun ürünü olan örgüt ve partileri bitirmeyi hedefliyor. Ancak bu yönelim çıkmaz sokaktır. Son yüz yıldır denenmiş ve çözüm değil çözümsüzlük üretmiş olan siyasetin yeniden denenmesi olacaktır.

ÖSP; devlet ve hükümeti, halkımıza dönük savaş ve saldırı yönelişine son vermeye çağırır. İçeride ve dışarıda gerçekleştirdiği operasyonları durdurmaya çağırır. Sorunun çözümünü silah ve savaşta değil, demokratik siyaset ikliminin yaratıldığı zeminde aramaya çağırır.

ÖSP; çözümü öncelikle Kürtlerin birliğinde görür ve bunun için çaba harcar. Kalıcı ulusal demokratik birliğin sağlanması çözümün ilk ciddi adımı olacaktır. Kürt ulusal demokratik hareketi, içerideki operasyonlara ve sınır ötesi saldırılara karşı birlik halinde davranırken, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı ekseninde açık bir siyasal tutumu da güncelleştirmelidir.

ÖSP; Türk Ordusu en gelişmiş savaş araçlarıyla Kandil’i vururken, Türk Devleti içeride yasal-meşru Kürt parti ve kuruluşlarına yönelik yeni kitlesel tutuklama operasyonlarının sinyallerini verirken, yeni saldırı dalgasına sessiz kalan uluslar arası kuruluşların ve destekleyen emperyalist aktörlerin bu tutumunu kınar.

  1. 08. 2011

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir