Barış kavramının kökeni eskilere dayanır. Ancak Hitler Almanya’sının 1 Eylül 1939’da Polonya işgali ile başlayan, 8 Mayıs 1945’e kadar devam eden ve 22 milyonu Sovyetler Birliği vatandaşı 50 milyon insanın canına mal olan İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana daha yoğun kullanılıyor.

Bugün;

*Güçlü olup barışın canına okuyan da, zayıf olduğu için barışı isteyen de, dünyayı silahlandıran da, halkı aç olmasına karşın bütçesinin önemli bir kısmını silaha yatıran da “barış” diyor!

*Biri çıkıp “dünya barışı için güçlü caydırıcı silahlara sahip olmamız lazım”, diğeri “bölgede barışı sağlamak için devletimiz-ordumuz güçlü olmak zorunda” diyor. Yani herkes dünyayı yok edecek silahların oluşturduğu mayın tarlası üzerinde riyakârca “barış, barış” diye haykırıyor!

*Emperyalistler, dünyayı yok edecek silahları üreterek aralarında dehşet dengesi oluşturuyor; açlıktan kırılan Asya, Afrika’ya silah dağıtarak buraların “ölüm tarlalarına” dönüşmesine yol açıyor, sonra utanmadan dönüp “barışı sağlamak için çalışıyoruz” diyebiliyor!

Dünya ve özelde Ortadoğu’nun yine tam anlamıyla kan gölüne çevrildiği koşullarda, halklar, ezilenler, yani asıl barış savunucuları kalıcı barışı arıyor, ancak şunu bilmemizde yarar var: ABD ve Rus emperyalizmi başta olmak üzere küremiz doludizgin silahlandıkça; halklar, ezilenler, işçi sınıfı kendi tarihinin yaratıcı dinamikleri haline gelerek emperyalizmin böl-parçala-yönet siyasetini kırmadıkça; kapitalist özel mülkiyet düzeni ve onun koruyucu bekçisi devletler var oldukça; bölgede Kürt ve Filistin halkları özgür iradeleriyle geleceklerine karar verir hale gelmedikçe; Kürtlerin devletsizlik hali sürdükçe, Êzidî annenin gözü önünde kızlarına tecavüz edildikçe; Gazzeli annenin, İsrail saldırısıyla yaralanan çocuğunu kurtarma feryat ve çırpınışı sürdükçe; İslam militanı, aynı İslam’ın inanç merkezlerini bombalamaya devam ettikçe; dünyada en zengin 85 kişinin serveti en yoksul 3.5 milyar nüfusa eşit kaldıkça dünyada kalıcı barış mümkün değildir!

Bugün vesilesiyle Kürdistan özelinde bir başka yaramıza parmak basalım: Son yıllarda barış kavramını çok kullanan ve buna ihtiyaç da duyan Kürt siyaseti, kendi iç barışını da geliştirmelidir. Sömürgeci rejimlerin istihbarat ve özel kontra örgütlerinin yanı sıra iç siyasal cinayetlerden de çok çeken Kürt siyaseti, düşmana “siyasi infazlara son ver” çağrısında bulunurken, içindeki muhalif kadrolara dönük siyasal infazları sürdürürse; işgalci rejime uzattığı “barış” elini kendi iç siyasi muhaliflerine de uzatmazsa inandırıcı olamaz ve yol alamaz! “Devlet yargısız infazları durdursun” çağrısında bulunan Kürt siyasal örgütleri, öncelikle kendi içlerinde yargısız infazları bitirmelidirler.

Dünyamızın ve Ortadoğu’nun barışa, daha fazla barışa yaşamsal ihtiyacı var. Bunun için mücadeleyi geliştirelim ama önce zihnimizde barış ve demokrasiyi içselleştirelim!

“Barış” kelimesini ağzından düşürmeyen emperyalist liderlerin her gün her saat barışın ırzına geçen silah tacirliğine “hayır” diyelim!

Ortadoğu’da Kürdistan’ın merkezinde bulunduğu işgale ve haksız savaşa karşı mücadele edelim! 01.09.2014

Sinan Çiftyürek

Özgürlük ve Sosyalizm Partisi

 

Genel Başkanı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir